Beyin fonksiyonlarını ölçmenin psikiyatrik tedaviye yön verdiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, “Beynimiz çok muhteşem bir organ. Yaptığımız, düşündüğümüz, hissettiğimiz her şeyden sorumlu. Psikiyatrik rahatsızlıkta genellikle ilk hekim tanıyı koyuyor ve ilaçlara başlanıyor. Birinci basamakta 6 ay içerisinde hastalık düzelmezse ikinci aşamaya geçmek gerekiyor. Bu durumda da beyindeki ölçümleri yapabilmek gerek.” dedi.
Prof. Dr. Tarhan: “OKB ve depresyonda manyetik uyarım tedavileri çok hızlı işe yarıyor. Bunlar da beyin görüntülenmeleri sonucunda ortaya çıktı. Kişiye özel tedavidir bu. Damgalama, etiketleme ve etkisiz tedavilerle kişileri oyalamamak lazım.”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, beyin görüntüleme yöntemlerinden elektriksel ve kimyasal nöro görüntülemeye işaret ederek, beyindeki oksijen, glikoz değişiminin görüntülenmesinin de var olduğunu, bunların fonksiyonel ve işlevsel görüntülemeler olduğunu söyledi.
Beynin yapısal durumu
“Bir de anatomik görüntülenmeler var. Bilgisayarlı Tomografi, MR gibi beynin haritalanması şeklinde beyinin sadece yapısal durumunu gösteriyor.” diyen Prof. Dr. Tarhan, beyin cerrahlarının kullandıkları bu yöntemlerin tümör, kitle, hacim-basınç değişiklikleri olup olmadığını gösterdiklerini kaydetti.
Psikiyatrinin kullandığı yöntemin de diğer işlevsel ve fonksiyonel beyin görüntüleme yöntemleri olduğunu anlatan Prof. Dr. Tarhan, bunların da beynin hangi durumda nasıl çalıştığını, hangi hastalıkta nasıl çalıştığını ve hangi bölgesinin nasıl çalıştığıyla ilgili bilgi verdiğini belirtti.
Beyin haritalamaları olarak kastedilenin de genellikle fonksiyonel görüntülemeler denilen beynin işlevsel çalışmasının görüntülenmesi olduğunu anlatan Prof. Dr. Tarhan, “Bunlardan en eskisi EEG, beyindeki elektriksel sinyal akışını ölçüyor.” dedi.
“Her hareketli çocuğa hiperaktivite tanısı konularak, lüzumsuz ilaç verilmiyor”
1990’lı yıllarda beyindeki sinyallerin Kalitatif analizi yapıldığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, beyindeki sinyallere bakıldığını, beyindeki dalgaların salınım ve titreşimlerinin ölçüldüğünü ve normal veri tabanı oluşturulduğunu, bunun da hastaların verileriyle karşılaştırılarak normalden sapma olan alanların haritalama şeklinde verildiğini anlattı.
Bu yöntemin şu anda QEEG olarak bilindiğini ve rutinde kullanıldığını ifade eden Prof. Dr. Tarhan, ABD’de dikkat eksikliği ve hiperaktivite için özel bir cihaz geliştirildiğini böylece her hareketli çocuğa hiperaktivite tanısı konularak, lüzumsuz ilaç verilmediğini de söyledi.
Somut geri bildirimler olmadığında hastaların tatmin olmadığını ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Mesela birine şeker hastası diyorsun ve kan şekerini ölçüp gösterdiğin zaman itiraz edemiyor. Biz de beyin görüntülemesi alıyoruz. QEEG ile beynin biyoelektrik dalgasını aldıktan sonra kişinin beyninde bakıyoruz. Beyinde organizma alanları var, bunları gösteriyoruz ve ‘bak beyninde savaş var’ diyoruz. Beyinde beta dalgası varsa savaş var diyoruz veya yavaş salgılanma varsa ‘beyin yorulmuş, beyindeki seratonin, dopamin seviyesi düşmüş’ diye tanımlıyoruz. Çünkü beyindeki elektriksel ileti eş zamanlı beyindeki kimyasal iletiyi de beyindeki diğer fonksiyonları da gösteriyor. Beynin ağsal çalışma haritası, nefron haritası çıkıyor orada.”
“Tedaviyi yaptıktan sonra da beyin haritalandırmasını alıyoruz”
Depresyon ya da panik bozukluğu olan kişide tanının konmasında bu yöntemlerin yardımcı olduğunu anlatan Prof. Dr. Tarhan, “Bakıyoruz ve diyoruz ki ‘senin beyninin bu bölgesi aşırı duyarlı olmuş, ufak bir düşünceden ve korkudan felaket tepkisi veriyorsun. Bu senin elinde değil, istem dışı’ dediğimiz zaman kişi de rahatlıyor ve tedaviye uyumu da artıyor. Daha sonra duruma göre bazen yapılacak manyetik uyarı tedavisi gibi tedaviler var. Tedaviyi yaptıktan sonra da beyin haritalandırmasını alıyoruz. Değişim var mı, yüzde kaç değişmiş, düzelmiş mi onu ölçüyoruz.” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bir kardiyoloğun kişinin kalp ve damarlar sistemini incelediğini ve ona teşhis koyduğunu ifade ederek, “Bizim ruhsal, sinirsel yapımızın hedef organı beyin. Yani 2000’li yıllardan sonra beynimizin nasıl çalıştığı anlaşılmaya başlandı. NASA’da bile 2 bine yakın doktora sonrası öğrenci var, beyin üzerine çalışan, Nörobilim üzerine çalışan. Beyin bilimin yeni uzayı olarak görünüyor. Beyindeki birçok şey, bilinç nedir gibi zihinsel aktivitelerle beyin aktiviteleri arasındaki bağlantılar daha çok anlaşılabilir oldu. Öyle olunca bizim ruhsal hastalık deyip de sebebini anlayamadığımız hastalıkların çoğunun beyinde biyokimyasal karşılığının var olduğunu gördük.” şeklinde konuştu.
Türk bilim insanı literatüre kazandırdı…
ABD’nin ünlü FDA kurumu Dikkate Eksikliği ve Hiperaktivite bozukluğunda beyin haritalamasının kullanmasını 2013’de onayladı. Türk Psikiyatrist Prof. Dr. Sermin Kesebir de 2022 yılında Bipolar Bozuklukta Beyin Haritalamasında Yavaş Hızlı dalga bozulmasının duygu regülasyon bozukluğu ilişkisini keşfetti ve ünlü Frontiers in Psychiatry Dergisinde yayınladı ve literatüre dahil etti. Artık tanı koyma ve ilaç etkisini daha iyi gözlemleyebileceğiz.
“Beyinle bağırsak konuşuyor”
İç hastalıklarında, safra kesesinde iltihabın stresle değişebildiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:
“Bağırsak hastalığı diyoruz. Stresle değişebiliyor bunlar. Değişebiliyorsa bağırsak ile beyin arasında nasıl bir ilişki var? Halbuki beyinle bağırsak konuşuyor. Beyin ve bağırsak birbiriyle haberleşiyor, birbirlerine bilgi transferi yapıyorlar. Sadece elektriksel yollarla değil kimyasal yollarla yapıyorlar. ‘Hızlan, tepki ver, kasıl’ diye haber gönderiyor, kasılıyor, oradan da Vagus siniri yoluyla beyine mesaj gidiyor çalışmalarla ilgili. Beyin ‘tehlike geçti rahatla’ diyor, kişi beynini rahatlatırsa midesi, bağırsakları hepsi rahatlıyor. Beyin orkestra şefi gibi çalışıyor, biz beynimizi bilmezsek rahatsızlıkları tedavi edemeyiz. Onun için psikiyatristin, psikoloji profesörünün inceleme organının beyin olması gerekir.”
“İlacın etkisine inanan yüzde 40 daha çabuk iyileşiyor”
Hastanın aldığı ilacın etkisine inanırsa yüzde 40 daha çabuk iyileştiğini dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “İnanmazsa mesela bir kimse ‘benim başım dönüyor’ diyerek odanın ortasında dursun yüzde 40 ihtimalle başı dönmeye, sallanmaya başlıyor deneylerde. Kişi beynini nasıl tanımlarsa sinir sistemi ona göre bir pozisyon alıyor, ona göre algılama yapıp bağlantılar kuruyor. Bu nedenle beynimizi iyi yönetirsek kendimizi yönetebiliyoruz. Beynini yöneten kendini yönetir. Buna nöroliderlik deniliyor. Annelik babalık için bile önce öz bilinç, kendini tanımak ve kendini yönetmek gerekiyor. Psikiyatrik hastalıklarda da bu geçerli, kişi hastalığını doğru tanımalı, aldığı ilaca inanması gerekir öbür türlü aldığı ilaca ‘tedavi etmiyor’ diye söyler. Hâlbuki İlaçlar farmakolojik silahlardır, bunlar kimyasal silahlardır. Bunlar yerinde ve zamanında kullanılırsa hedefe hizmet ediyor. Yanlış kullanılırsa zarar veriyor.” dedi.
“Antidepresan deyip geçmemek gerekiyor”
Prof. Dr. Tarhan, antidepresan konusuna da değinerek, “Antidepresan deyip geçmemek gerekiyor. Aspirin gibi dağıtılacak ilaçlar değil. Bir hanımefendi yanlışlıkla fazla miktarda antidepresan almış. Birdenbire duyguları coşuyor, kapıcıya aşık oluyor. Getirmişlerdi bize hanım hanımcık birisi ama elinde değil, beyninde aşırı seratonin salgılanmış birdenbire ilgi verenin etkisinde kalmış.” dedi.
“Beynimiz çok muhteşem bir organ”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları dile getirdi:
“Beynimiz çok muhteşem bir organ. Yaptığımız, düşündüğümüz, hissettiğimiz her şeyden sorumlu. Psikiyatrik rahatsızlıkta genellikle ilk hekim tanıyı koyuyor ve ilaçlara başlanıyor. Birinci basamakta 6 ay içerisinde hastalık düzelmezse ikinci aşamaya geçmek gerekiyor. Bu durumda da beyindeki ölçümleri yapabilmek gerek. Tedaviye direnç durumunda ilaçla düzelmediği zaman hastanın kronikleşme ihtimali ortaya çıkıyor. İlk basamaktaki tedavi yetmiyor, tekrar yeni ilaç vermek ya da ilaç değiştirmek gerekiyor. Böyle durumlarda o kişide beyin fonksiyonunu ölçmek tedaviye yön veriyor.”
“Kişinin ihtiyaçlarını belirleyip tedavi etmek gerekiyor”
Birçok beyin görüntüleme yöntemi olduğunu ifade eden Tarhan, “Beynin haritalamasında en pratik ve en kolay ulaşılanı Kalitatif EEG. Bazı durumlarda da fonksiyonel MR ile beyinde ölçmeler yapılıyor. MR cihazının içerisinde belirli görevler veriliyor. Ona göre beynin hangi bölgesi çalışıyor ona bakılıyor. Pet çalışmaları da var beyindeki oksijen ve glikoz tüketimini gösteriyor, neresi oksijen ile glikozu daha iyi kullanıyor ona bakılıyor. MR beyindeki oksijen tüketimini, oksijen ve karbondioksit dengesi hakkında bilgi veriyor. Hatta kızılötesi optik taramalar da yapılıyor. Bu piyasaya sunulmak üzere. Günümüzde psikiyatrik hastalıklar maalesef artıyor. Küresel olarak artıyor, böyle durumlarda da çözüm yöntemleri de artıyor artık kişinin ihtiyaçlarını belirleyip tedavi etmek gerekiyor.” dedi.
“İlacı ilaç yapan dozudur, fazla verdiğinizde zehir olur”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, hastalıkların A kişisinde farklı, B kişisinde farklı seyrettiğini dile getirerek, “Onun için böyle durumlarda ezbere gitmemek gerekiyor. Kişinin bireysel ihtiyaçlarına göre doğru ilaç, doğru tedavi, doğru süre gerekiyor. Doğru ilacı seçmek ayrı, damar yolundan verilecek ilacı ağızdan verseniz hiçbir işe yaramaz bunun gibi doğru ilacı seçmek çok önemli. Hangi dozda verdiğiniz önemli, çünkü ilacı ilaç yapan dozudur, fazla verdiğinizde zehir olur.” dedi.
Dünyanın nörobilimle ilgili devrim yaşadığını hatırlatan Prof. Dr. Tarhan, “Bunun klinik karşılığı var. Birçok tedavi daha kolaylaştı, yaptığımız işin sonuçlarını daha iyi görebiliyoruz ve kişinin genetik analizi yapılıyor. İlaç genetiğine bakılıyor bazı insanlara fil dozunda ilaç veriyorsun işe yaramıyor, bazılarına da mikrogram ilaç veriyorsun müthiş etki yapıyor. Bunun sebebi karaciğerdeki metabolizma hızı. Bazı insanlarda karaciğer ilacı kullanamıyor yan etki yapıyor. İlaç duyarlılık paneli var oraya bakıyoruz orada hangi ilaca kişi duyarlı ona göre ilaç seçiyoruz.” diye konuştu.
“OKB ve depresyonda manyetik uyarım tedavileri çok hızlı işe yarıyor”
“Artık genetik, vücudun metabolize ederken kullandığı enzimlerine bakıp o yola göre ilaç veriyoruz. Bu farmakolojik ilaç genetiği olarak geçiyor. Diğer yöntem de beyin görüntülemelerinin haritalamalarına bakılarak beyinde hangi alan bozulmuş ona yönelik manyetik uyarılma tedavi yapılıyor. Nöronavigasyonlu mesela beyinde hangi alan hızlı, hangi alan yavaş çalışıyor ona bakılıp provokasyonlu manyetik uyarı tedavi yapılıyor. Mesela kişi OKB hastası ya da temizlik hastası, devamlı elini yıkıyor. Biz de cihazla hayal ettiriyoruz ona temizlik ritüellerini, o da tekrar ederken beyine bakıyoruz o bölgesi coşuyor, alevleniyor. Tam o esnada manyetik uyarı veriyoruz. O bölgedeki voltaja bağlı iyon kanalları var, voltaja bağlı iyon kanalları duyarsızlaşmış oluyor manyetik tedavi de onları uyarıyor, ilaçlar oradan işlemeye başlıyor. Hızla iyileşme oluyor.”
“Damgalama, etiketleme ve etkisiz tedavilerle kişileri oyalamamak lazım”
Tarhan son olarak ise; “OKB ve depresyonda manyetik uyarı tedavileri çok hızlı işe yarıyor. Bunlar da beyin görüntülenmeleri sonucunda ortaya çıktı. Kişiye özel tedavidir bu. Bu hastalığı çekmeyen bilemez, çok zordur. Genellikle anlaşılmıyorlar, insanlar iyi niyetle koca karı ilaçlarıyla, çeşitli ilkel yöntemlerle dolaşırlar. Halbuki tıp ilerledi, zihinsel sağlıkla beyin haritalanması arasındaki bağlantıyı ölçebiliyoruz. Damgalama, etiketleme ve etkisiz tedavilerle kişileri oyalamamak lazım artık.” dedi.