27 Aralık 1939’da Cumhuriyet tarihinin en acı olaylarından birisi olan Büyük Erzincan Depremi yaşanmış ve Türkiye’yi yasa boğmuştu. Tarihin en büyük depremlerinden birisi olan Erzincan depreminde şehir neredeyse tamamen yerle bir olmuş insanlar hem sevdiklerini hem evlerini kaybetmişlerdi. O acıyı iliklerine kadar hissettiren ve asla unutturmayan bir anıt dikilerek hala Erzincan’ın en güzel köşesinde varlığını sürdürmeye devam ediyor. Peki, bu anıtın bize ne anlattığını biliyor muyuz?
Türk Hikayesinin Kutuplu Yıldızı Mustafa Kutlu Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Erzincan Şubesi tarafından düzenlenen bir söyleşisinde şu cümlelere yer veriyordu; “Erzincan Valilik binası önünde bulunan İnönü heykelinde yazılan bir dörtlük var,
‘Daya Biçare kadın bağrına yorgun başını, Ona anlat yıkılın yurdu ölen yoldaşını, Ebedi Milletin sevgisi kaynar orada, Bu mukaddes ateş üstünde kurut gözyaşını’
Ratip Aşır Acutoğlu, hem bu heykeli yapan hem de bu şiiri yazandır. Bir Erzincanlı olarak bunu bilmeyen kendini Erzincanlı saymasın.”
Evet Kutlu’un bu sözlerinin ardından bilmeyenler için anıtın hikayesini sizlerle paylaşıyoruz.
İsmet İnönü Heykeli (Erzincan Anıtı)
1944 yılında sipariş verilerek Ratip Aşir Acudoğlu tarafından yapılan ve 1948 yılında açıldığı bilinen anıt, Erzincan, 26 Aralık 1939'da, 32.372 kişinin ölümü ve bütün kentin yerle bir olmasıyla sonuçlanan zelzele felaketi sırasında ve sonrasında yeniden kurulmasında büyük ilgi göstermiş olan İsmet İnönü’ ye şükran ifadesi olarak dikilmiştir. Bu heykel Erzincan depreminin simgesi olmuştur.
Kaidenin önünde 3 heykel insan vücudunun tabii büyüklüğünde ortada bir kadın (Vatan Ana), sağındaki Erzincanlı erkeğe yeni kurulan şehrin anahtarını verir. Soldaki erkeğe yeni şehri kuran işçi ameleye bir çelenk verir.
Ratip, Vakıflardan izin alarak, Yeni Cami'nin arkasındaki Valide türbesinde çalışmaya başlar. Ratip, heykeli çamurdan yapacak, sonra alçıya dökecekti. Çalışmaların ilerleyip, sonuca yaklaşıldığı sırada, bir sabah atölyeye girdi ki, kocaman çamur kitlesi parçalanarak yere yayılmıştı! Zaman ise iyice daralmıştı.
Heykelin gelişmesini Erzincan adına denetlemekle görevli bulunan Mahir Tomruk telaş içinde kıvranmaktaydı.
Neyse ki, eski öğrencisi Hüseyin Özkan yardıma koşar, heykel bu sefer, alçı olarak yeniden büyütüldü. (Hüseyin Gezer; Türk Heykeli Türkiye İş Bankası Yayınları, 1984)
Başarılı bir gazeteci 1974’lü yıllarda heykelin ne anlattığı ile ilgili Erzincanlılara bir mektup yazmış ve sonraki nesillerin bu bilgileri öğrenerek acının boyutunu anlamalarına yardımcı olmuştur işte o mektup;
ERZİNCANLILARA MEKTUP
8 Ocak 1974 Tarihli Tercüman gazetesinde Reşat Ekrem KOÇU İnönü heykeli ile ilgili şu ifadelere yer verir,
Bu satırları 28 Aralık 1973 günü, sabahın çok erken saatlerinde yazıyorum, sizler Tercüman’da günlerce sonra okuyacaksınız.
Bugün, cihan tarihinin büyük asker ve devlet adamlarından İsmet İnönü’nün ölümünün dördüncü günü, muhterem naaşı Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi binasındaki katafalktan alınacak ve yine Ankara’da Anıtkabir’de hazırlanan ebedi istiratgâhına bırakılacaktır.
Ey Erzincanlılar, merhum İsmet Paşa’nın koca Türkiye’de tek heykeli vardır o da sizdedir, Erzincan şehrindedir ve “Erzincan Anıtı” adını taşır. Korkunç bir deprem o tarihi beldemizi yerle bir ettiğinde, Erzincan, Cumhuriyet eliyle ihyası münasebetiyle yapılmıştır. Her gün gözünüzün önünde bulunan o anıt hakkında bilmediğiniz şeyler anlatacağım size ve sanıyorum ki benden başkası da bilmez onları. Anıtı yapan sanatçı, heykeltıraş Râtip Aşir Acudoğu benim en yakın bir dostumdu.
Anıt için bir yarışma açılmıştı, Râtip de şu anda gördüğünüz abidenin maketi ile katılmıştı o yarışmaya. Fakat maket, Güzel Sanatlar Akademisindeki jüri salonuna götürülürken yolda bir kaza geçirdi, düştü kırıldı, hurdahaş oldu ve sanatkâr o salonda tamire çalıştı. Fakat eser o kadar mânalı idi ki, jüri birinciliği o kırık makete verdi.
Râtip işe 1943’de başladı ve beş yıl çalıştı, eser 1948’de tamamlandı. Sanatkâr Cerrahpaşa’da konak yavrusu bir ahşap evde otururdu ve o evde böyle muazzam bir iş için atölye olabilecek bir yer yoktu. Müzeler Müdürlüğü, sanatkâra, Yeni cami arkasındaki Hatice Turhan Sultan Türbesi‘nin methal kısmını tahsis etti ve Erzincan Anıtı’nın üçerden iki grup halindeki 6 heykeli orada yapıldı, çamurdan ilk yapı, sonra kalıpları alınıp bir heykel dökümhanesinde tunçtan tunçtan dökülecektir.
Anıtta kaidenin üstünde ve tabii büyüklükten bir misli büyük 3 heykel. Erzincanlı bir anayı bağrına basmış ve bir elini de küçük bir kız çocuğunun omuzuna koymuştur. Sanatkâr, Paşa’nın yüz çizgileri için fotoğrafla kanaat etmemiş, o çizgileri tespit için iki defa Dolmabahçe Sarayı’na gitmişti. Bağrına bastığı genç kadına gelince, aydın ve âsil bir Türk hanımı, kimyager Mürşide Özgen modellik yapmıştır ve o figür için, şimdi film prodüktörlerinden Naci Duru’nun zevcesidir ve onun soyadı taşıyor. Kız çocuğunun yüzü, muhayyeldir.
Alttaki 3 heykel, insan vücudunun tabii büyüklüğünde, Ortada bir kadın, “Maderi Vatan”, Vatan Ana, sağındaki Erzincanlı erkeğe yeni kurulan şehrin anahtarını verir; soldaki erkeğe, yeni şehri kuran işçi, ameleye de bir çelenk verir.
Râtip, o işçi figürün başı olarak da kendi başını koymuştur, o yüz heykeltraşın yüzüdür ve onun da tek heykelidir. Türbe methalindeki atölyede ve bir iskele üzerinde çalışırken, kendisi her sabah üstad Neyzen Tevfik ziyaret ederdi ve ney üfleyerek onu şevke, gayrete getirirdi. Evet, Erzincan Anıtı’nın heykelleri, koca Neyzen’in ilâhi nağmeleri arasında işlenmiş, yapılmıştır. Heykelleri tunçtan döken de heykel dökümcüsü Yusuf Akpınar’dır. Râtip’in heykeltraş olarak ilk büyük eseri Menemen’de Kubilay âbidesidir.Sonra Bolu’daki Atatürk Heykelini yaptı. Mareşal üniforması ile Türkiye’de dikilmiş Atatürk heykellerinin en güzelidir. Erzincan anıtından sonra yaptığı son büyük eser de Ankara’da Üniversiteye konulan Atatürk heykelidir.
Mustafa Kutlu'nun da anlatmak istediği gibi, bu anıtın hikayesini bilmeyen bir Erzincanlı dahi kalmamalı.