30.01.2015
Cuma Sohbetleri
Zor Zamanda İnanmak
İslâm, Allah'a iman ve teslimiyetin adıdır. İman, Allah'a güven ve emniyetin, İslâm da O'na teslimiyetin ifadesidir. İman, sadece aklın bir aksiyonu değil, ayrıca iradenin kesin kararı ve kalbin kuşkusuz ikrarıdır.
Bu yüzden iman ve İslâm'da şüphe, bahane ve taviz yoktur. Bir insanın, Kur'an ve sünnetle ortaya konan islâmi hayat tarzından uzaklaşarak iman insanı olabileceğini ve müslüman kalabileceğini söylemek, çağdaş çelişki içeren şeytânî bir yargıdır. Yaşanmayan bir dinin, sözde kalacağı da herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bu yüzden Yüce Allah, inanan insanlara şu uyarıyı yapmaktadır: "Ey iman edenler, derin bir duyarlılıkla Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; müslüman olmanın dışında bir hal üzere sakın can vermeyin."(Al-i İmrân:102) Sağlam ve kâmil iman, kendini zor zamanda bile sâlih amel şeklinde gösteren imandır. Tam iman sahibi olmanın gerekli şartı ise, her durumda Allah'a bağlı kalabilmektir.
İnsanın yaşadığı günlerin ve geçirdiği yılların kendi içinde bir anlamı veya her birinin kendine özgü bir değeri vardır. Eğer yaşanan hayat islâmi olmazsa, sonuç hüsran olur. İnsana gerçek kurtuluş yolunu gösteren Kur'an, bunun için insanı ömür boyu sürecek bir vazifeye, yani Allah'a imana ve ibadete çağırır. Çünkü ömür, tek başına hayırlı değildir. İslâma uygun olarak geçirilen ve Allah'ın rızasını kazandıracak emek üreten ömür, hayırlı ve verimlidir. Şu halde insan, zorda kalınca yılmadan, rahata kavuşunca da gevşemeden gerçek bir müslüman olarak yaşamalı; her zaman Allah'ın rızasına muvafık bir noktada bulunmaya özen göstermelidir. Bu da, Allah'a tam inanıp O'nun gösterdiği yolda dosdoğru yürümekle mümkündür. Öyleyse "Allah'a inandım de, sonra dosdoğru ol! Hakikat sana teslim imanından ötürü."(Necip Fâzıl KISAKÜREK)
Kur'an, İslâmı ciddiye alan ve Allah'a imanla dönmeye kesin karar veren mü'minlerin onurlu mücadelelerini dile getiren örneklerle doludur. Bu örneklerle müslümanlara, şartlar ne olursa olsun imanınızdan ve İslâm'dan vazgeçmeyin mesajı verilir. Biz bu yazımızda, değinilen örneklerden ikisine yer vermekle yetineceğiz.
Bunlardan birincisi, siyasal zulmün tipik örneğini simgeleyen Firavun’ un, inananlara yönelik tehdidini dile getiren örnektir. Olay Kur'an'da şu şekilde ifade edilir: "Firavun: Ben size izin vermeden ona inandınız öyle mi? der ve ilâve eder: Bakın, bu sizin yaptığınız şehir halkını çekip götürmek için bu şehirde tezgâhladığınız sinsice bir tuzak; ama bekleyin, yakında göreceksiniz. Bu dönekliğiniz yüzünden mutlaka içinizden pek çoğunun ellerini ayaklarını keseceğim, pek çoğunuzu da asacağım"(A’raf:123,124) diyerek inananları asıp kesmekle tehdit eder. İman imtihanını verme vaktinin geldiğini anlayan mü'minler, kendilerine yönelik bu tehdit karşısında hiç tereddüt etmeden ve korkmadan şöyle haykırırlar. "Bundan ne çıkar, biz de Rabbimize döneriz. Çünkü sen sadece Rabbimizin ayetlerine inandık diye bize hınç duyuyorsun"(A’râf: 125,126) Sonra onlar: "Ey Rabbimiz, zor zamanda bize sabır ihsan et ve sana yürekten bağlanan kimseler olarak canımızı al"(A’raf: 126) diyerek Yüce Allah'a yalvarırlar. Zor zamanda inanıp Allah'a güvenmek, O'na teslim olup müslüman kalmak işte budur. Binbir acı ve işkencelerle iman imtihanından geçen ilk nesil müslümanları da, kendilerine yönelik baskılar karşısında sergiledikleri yiğitçe tavırlarıyla, bu mesajı çok iyi algıladıklarını ispatlamışlardır.
İkinci örnek de, şirk düzeninin en güçlü ve acımasız olduğu, mü'minlerin baskı ve eziyet gördüğü bir dönemde inen şu âyetlerdir: "Yoksa o inkârcılar: Biz yekvücut olmuş yenilmez bir topluluğuz, bundan dolayı üstünlük bizim hakkımız mı diyorlar! Ama o topluluk çok yakında bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar."(Kamer:44,45)
Bu ayetler, bütün olumsuz ve zor şartlara rağmen, şirk sisteminin yakın ve mutlak yıkımından söz ediyordu. Gerçekten de bu âyetlerin inişinden yaklaşık yedi sene sonra vuku bulan Bedir Savaşı, Mekke merkezli şirk sistemi için, kaçınılmaz sonun başlangıcı olmuştu. İşte bu yüzden Peygamber (as), savaş için zırhını giyerken daha önce inmiş olan bu ayetleri okuyordu. Bedir savaşı, şirk sistemi için mukadder olan kaçınılmaz sonu çoktan başlatmıştı bile. Çünkü bu savaştan yedi yıl sonra Kâbe'deki putlar, Allah Elçisinin eliyle birer birer yıkıldı. O günden bu güne müslümanlar, değişmez sanılan nice zor dönemlerin değiştiğine; yıkılmaz gözüyle bakılan nice zulüm sistemlerinin de yıkılışına şahit oldular. Demek ki müslümanların, içinde bulundukları zor şartlara bakıp ümitsizliğe kapılmaları doğru değildir. Zor şartlar da, rahat ortamlar da gelip geçicidir. Bunların hepsi birer imtihandır. İyi ve kötü günlerin insanlara sırayla paylaştırılması, Allah'ın zor zamanlarda inanıp hakikate hayatlarıyla şahitlik edenleri seçip ayırması içindir. Kur'an, gerçek kurtuluş yolunun kılavuzudur. Ona uyanlar kaybolan izi görürler ve cenneti bulurlar.
Bizden önceki kuşaklar gelip geçtiler. Onlardan kimi gülerek, kimi de ağlayarak göçtü bu dünyadan. Şimdi imtihan sırası bizde. Ya zorda kalınca yılmadan, rahata erince de gevşemeden Allah'a iman ve güven içinde Müslümanca yaşama mücadelesini sürdüreceğiz, ya da zelil ve hakir bir gidişe mahkûm olacağız.
Şartlar bütün umutları kıracak olsa da, Allah'a tam inanan insan, asla umudunu yitirmez. Çünkü inananlar için her çağda bir kurtuluş umudu vardır. Eğer müslümanlar çağı ve geleceği iman ve umutla mayalamayı başarabilirlerse, içine düştükleri olumsuz süreçten kurtulup islâmi hayatın yeniden dirilişine şahit olabilirler.
Doğduğu andan itibaren ölüme doğru yol alan insan, her an ölebilir. Bunun için insan iyi ve kötü günde, kısacası her durumda Allah'a inanıp Müslümanca yaşamalıdır ki, ölüm onu bir müslüman olarak yakalasın. "Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada ve ahirette benim yanımda olan, beni koruyup gözeten sensin; canımı, bütün varlığıyla sana adamış biri olarak al ve beni dürüst insanlar arasına kat."(Yûsuf:101)
Şimdi imtihân sırası bizde…
Rabbimiz yüz akıyla çıkabileceğimiz hazırlığı yapmayı nasip eylesin bizlere…
Şeref İŞLEYEN
serefisleyen@hotmail.com