‘Vakit, İyilik Vakti’
Hiçbir kalpte kalamam içinde iyilik yoksa
İyiliği kalpten atsan içinde başka ne kalsa?
Gönüllerin ilâhî rahmet ve mağfiret arzusu ile yıkandığı, iyilik duygularının kabardığı, mü’minlerin hayırda yarıştığı, af ve mağfiret ayı Ramazan’ı yaşamanın huzur ve mutluluğu içerisindeyiz. Ramazan paylaşmanın, hayırlarda yarışmanın, yaraları sarmanın, insanların dertleriyle dertlenmenin içtenlikle yaşandığı bir aydır. Özümüzde var olan iyilik, kardeşlik ve dayanışma duygularını canlandıran, insani ilişkilerimizin yeniden inşasına katkılar sağlayan bir rahmet ve mağfiret iklimidir.
Allâh’a iman edip, güzel bir kulluk yapmaktan, yoldan geçenlere eziyet veren bir taşı kaldırmaya, yoksul ve kimsesizleri görüp gözetmekten, gönül alan iki çift laf söylemeye, tatlı bir tebessüme varıncaya kadar sergilediğimiz tüm davranışlarımızın ibadet olduğu tasavvuru bu ayda belirgin bir şekilde ortaya çıkar ve sinelerimizde daha bir anlam ifade eder.
İyilik konusunda birbirlerine destek olan ve karşılıksız yardımlarda bulunan samimi mü’minler, hem bu dünyada hem de ahirette sayısız güzel karşılıklar göreceklerdir. Zira Allâh (c.c.) iyi ve güzel davranışlarda bulunanlar için; “Ancak tevbe eden ve güzel bir iş yapanlar müstesna. Onların kötülüklerini Allah iyiliklere çevirir. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Furkân-70) “İman edip de iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.” (Meryem-96) “Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.” (Fussilet-46) mübârek beyânlarıyla hazırladığı güzel sonu haber vermiştir.
İslâmiyet, iyilik medeniyetinin kurulduğu evrensel nizâmın adıdır. İyi olan ne varsa bu din, bu nizâm onu ibadet saymıştır ve karşılığında katlanarak artan sevaplarla birlikte ikrâmın doruk noktası sayılan cennet gibi bir “son”u, cemâlullah gibi bir “doyumsuz”luğu lütuf olarak bahşetmiştir insana…
Müslüman, hayatını iyiliğe adayan ve ömrünü iyiliklerle anlamlı kılan insandır. Efendimiz (s.a.v.); “Allâh’ım! Yaşamayı benim için her türlü iyiliği artırma vesilesi kıl, ölümü de benim için her türlü sıkıntıdan kurtulma vesilesi yap!” (Müslim-Zikr:71) diye duada bulunmuş, iyiliği yaşamanın bir sebebi, ölümü de hayatın meşakkatlerinden kurtulmanın bir icabı olarak tarif buyurmuştur.
Mukaddes iklim Ramazan, bizlere her yıl yeni bir rûh, yeni bir heyecân üflemek için gelir. Yeryüzü adeta bir mâbede dönüşür. Oruç, irâdelerimizi eğiten bir mektep, bir sabır sınavı olur. Mektebin gayesi, rahmettir, mağfirettir, arınmadır, takvâdır. En önemlisi de; insana beşerî arzularının egemenliğinden kurtulmuş, eğitimli hür bir irade kazandırmaktır.
Bir mübârek aydır Ramazan…
Sahurlarla bereketlenen, mukabelelerle süslenen, iftarıyla bayram sevinci yaşatan, terâvihleriyle mü’minleri rahata kavuşturan, teheccüdleriyle gecelerini nurlandıran, orucuyla insana sabır sınavını atlatan, gündüzü sıyâm, gecesi kıyâm olan, itikâfıyla ibadetin “vakıf” duruşu olan, kadir gecesiyle kadr-u kıymetimizi yücelten, sadaka-zekâtlarıyla dünya mağdurlarını, mazlumlarını barındıran ve mü’minleri “ayakta” tutan…
Devâsâ bir okuldur Ramazan…
Mü’minlerini ihsân, lütuf ve yakınlıklara taşıyan, medeniyet, hasenât ve kültür aşılayan, bilgi ve hikmetle bütünleşmiş ahlâkı kuşandıran ve ihlâs ile yoğrulan iyiliklerin insanlığa ulaşmasını sağlayan… Unutulmaya yüz tutmuş değerlerimizi bize yeniden hatırlatıp yaşamamızı sağlayan, bir bilinç inşasına bizleri hazırlayan ve Kur’an’ın nuruyla, vahyin yeniden anlaşılmaya başlanmasıyla inananlarını dünyada huzura erdirip, ölüm ötesi ufuklara taşıyan…
Bizim kendisini tutmamızla bizi “tutan” bir yönü var Ramazan orucunun… Günah deryasına dalan bedenlerimizi çamurdan tutup çıkaran, etrafında pervaneler misali dönüp durduğumuz şuursuz şehvetlerin tuzağına düşmemek için eteklerimizden tutan Ramazan… Sözlük anlamıyla “arınma ve temizlik” olarak tarif ettiğimiz zekât ve sadaka müesseseleriyle bizi ateşlere düşmekten koruyan…
Eyvâh ki eyvâh… Bu gün iyilik okullarının açıldığı ve iyiliğin, insanlığın hayat bulduğu topraklardan, iyilerin imar ettiği şehirlerden kan ve barut kokusu yayılıyor… Bir “kötülük” sarmalı, islâm dünyasını rehin almış durumdadır ve İslâm’ın bünyesini bu ahtapot gibi saran sarmalın açtığı yaraları bir türlü kapatamıyoruz.
Oysa mü’minler için iyilik ve güzellik bir “yaşam biçimi” dir. Bir hayat tarzıdır. İyilik olmadan mü’minler yaşayamazlar, yaşatamazlar. İnsanlık ölür. Hz. Peygamber (s.a.v); “Mü’min, bir iyilik yaptığında sevinen, bir kötülük yaptığında ise üzülen kimsedir” buyurmuştur. (İbn-i Hanbel-IV,399)
Netice olarak, insan iyilik yapılmaya lâyık bir varlıktır. İyilik hep yapılmalı, daima ayakta tutulmalıdır. İyilik dediğimiz erdemin hareket tarzı evrensel olmalı, İnsanın yeryüzünün halifesi olduğu unutulmadan “iyilik hareketi” yürütülmelidir. Allâh’ın iyi kullarına lütfettiği bitmek-tükenmek bilmeyen bir hazinedir iyilik…
“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir; Lakin iyi olan, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitap'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekât veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır.” (Bakara-177)
“Vakit iyilik vaktidir, bu Ramazan ve her zaman!”
Rabbimiz iyiliklerle ve iyilerle birlikte yaşatsın, iyilerle beraber haşretsin bizleri…
Şeref İŞLEYEN
serefisleyen@hotmail.com