Terzi baba’nın elleri ile yaptığı su kuyusu ortaya çıktı.
Erzincan’ın manevi mimarlarından Terzi Baba Hazretlerinin Erzincan’ın Merkez Sarıgöl mahallesinde bir su kuyusu bulunduğu ortaya çıktı.
Terzi Baba’nın bizzat kendi illeri ile yaptığı kuyu halen Kendi bahçesi olan Sarıgöl köyünde bulunuyor.
Bahçe nesilden nesile aktarılmış bulunsa bile halen kendi elleri ile yaptığı kuyu varlığını koruyor.
Kuyunun içerisinde su bulnmadığı, dereden gelen su ile doldurulduğu kuyu içerisindeki suyun uzun süreli kullanma suyu olarak kullanıldığı belirtiliyor.
Kuyunun içierisinde bulunan taş duvarlar su kaybını azaltmakla birlikte suyun temiz kalmasını ve süzülmesini sağlıyor.
Aşağıdakı fotoğrafta Terzi Baba'nın evinin bahçesi ve kendi elleriye yaptığı kuyusu dıştan görüntülendi.
TERZİ BABA KİMDİR?
Erzincanlı mutasavvıf Terzi Baba (Miladi1780) yılında, Erzincan'da doğmuştur. Adı, Muhammed Vehbi'dir. "Hayyat Vehbi" olarak şöhret bulmuştur. (m.1847) yılında Erzincan'da vefat etmiş, dergâhının bulunduğu yere defnedilmiştir. Bugün bu yer, "Terzi Baba Mezarlığı" diye anılmakta ve türbesi mezarlığın ortasında bulunmaktadır. Terzi Baba temel din bilgilerini tahsil ettikten sonra, anne ve babasının isteği üzerine, bir sanat sahibi olmak için terzilik öğrenmeye başladı. Terzi Baba diye meşhur olması buradan gelmektedir. Dünyaya hiç önem vermezdi. Ahirete meyli ise çok fazla idi.
Mesleği ile meşgul olurken ibadetini terk etmez, nefsinin isteklerini yerine getirmeme hususunda azamî gayret gösterirdi. Mevlâna Hâlid-i Bağdadî Hazretleri'nin halifelerinden Şeyh Abdullah Mekkî Efendi Hazretleri ile görüştü ve ona talebe oldu. Bundan sonra Terzi Baba'nın manevî mertebesi günden güne ilerledi. Sülukünu tamamlayıp Abdullah Mekkî Hazretleri'nden hilafet aldı. Abdullah Mekkî Efendi Hazretleri ile tanışmaları şöyle oldu: Terzi Baba, hem dikiş diker, hem de dili ve kalbi ile Allahü Teala'yı zikrederdi. Dükkânında dikiş dikerken, her iğneyi kumaşa geçirip çıkarışta İsm-i Celal'i anar, "Allah" derdi. Halim, selim ve alçak gönüllü bir zat idi. Kimsenin halini bilmesini istemezdi. Fakirleri çok sever ve bu sevgisini açıkça belli ederdi.
Bir gün Erzincan'a seyyah fakirlerden birisi geldi. Üzerinde bulunan palto çok eski olduğu gibi, ele alınamayacak kadar da kirli idi. Bu zat paltosunu diktirmek içini şehirde bulunan terzileri tek tek gezdi. Fakat başvurduğu terziler onu dikmek şöyle dursun, el sürmekten bile çekindiler. Terziler o fakir zata alay yollu: "Şurada Terzi Baba var. Ona götür, o diker" dediler. Zavallı fakir zat terzi Baba'yı buldu. İsteğini anlattı. Terzi Baha'dan red yerine hüsn-ü kabul gördü. Terzi Baba ona: "Paltoyu bırak, inşallah yarın hazırlarım" dedi.
Terzi Baba paltoyu alıp önce güzelce yıkadı, kuruttu ve sonra da dikti. Ertesi gün de fakire elbisesini teslim etti. Bütün bu yaptıklarının karşılığında ücret almadı. O fakir zat, paltosunu temizlenmiş ve dikilmiş olarak görünce çok sevindi. Bu sırada Terzi Baba'ya bakıp Yüce Allah'ın sevdiklerinin sohbetine kavuşması için kalben dua etti. O günlerde Mevlana Halid Bağdadî Hazretleri, halifelerinden Abdullah Mekkî Efendi Hazretleri de önce Erzurum'a uğramış, sonra Erzincan tarafına yönelmişti. Erzincan'a yaklaşınca, yanındaki arkadaşlarına: "Hocamızın bize tarif eylediği memleket Allah bilir ya burası olsa gerek. Burada bir zatın bizde emaneti vardır" demişti.
Abdullah Mekkî Efendi Hazretleri Erzincan'ı şereflendirince, insanlar akın akın ziyaretine geldiler. Gelenler arasında Terzi Baba da vardı. Abdullah Mekkî Efendi Hazretleri, ilk defa gördüğü Terzi Baba içeri girince ayağa kalktı. Davet edip yanında yer verdi. Hiç kimseye göstermediği iltifatı Terzi Baba'ya gösterdi. "Mevlana Halid Bağdadî Hazretleri'nden biz de bir emanet var. O emanete seni müstahak gördüm. Bu emanet sana çok menfaat sağlar. Kabul edersen sana teslim edeyim" dedi. Terzi Baba da: "Siz bilirsiniz efendim. Maddî menfaatse, dünya için eyvallah demem" cevabını verdi.
Abdullah Mekkî Efendi Hazretleri bu cevabı alınca: "Oğlum, sen bulacağını buldun. Teslim edeceğim emanet seni dünya sevgisinden kurtarmaktan başka bir şey değildir" buyurarak Terzi Baba'ya himmetle nazar edip, emaneti tevdi etti. Şah-ı Nakşibend Bahaeddin Buharı Hazretleri'nin yolunda terbiye edip kemale ermesini sağladı. Terzi Baba'nın durumu çevreye kısa zamanda yayıldı ve insanlar ziyaretine akın edip gelmeye başladılar. Ancak çok geçmeden bozguncular tayfası da harekete geçti. Onun ümmî olup okuryazar olmadığını bahane ederek ve birtakım isnadlarda bulunarak şehrin müftisine şikâyette bulundular. Müfti Efendi onu Sıfat-ı Zâtiyye ve Sıfat-ı Sübûtiyye lerinden imtihan etti. Terzi Baba gerçeği ortaya çıkarmak içini soruya şöyle cevap verdi: "Yüce Allah'ın bu şehirde yaşayanlara göre yedi, diğer beldelere göre sekiz Sıfat-ı Sübûtiyyesi vardır. Bu beldeye göre Yüce Allah'ın Subûti Sıfatları şunlardır: İlim, Semi', Basar, İrade, Hayat, Kelam ve Tekvin. Bu şehre göre Yüce Allah'ın Kudret sıfatı yoktur. Çünkü bu şehrin insanları Yüce Allah'ın Kudret sıfatını inkâr etmektedirler. Bu şehrin insanları O'nun kudret sıfatına inansalardı, Yüce Allah'ın bir ümmî kulunda, insanlara doğru yolu gösterme kabiliyetini yaratmaya kadirdir, derlerdi." cevabını verir vermez orada bulunanlar, Terzi Baba'nın Ledün ilmine sahip kâmil bir zat olduğuna ikna olup, ellerine kapanarak af dilediler. Ona gereken ikram ve hürmeti göstermeye başladılar.
Terzi Baba'nın yetiştirdiği halifeler arasında Hafız Rüştü Efendi, Hacı Mustafa Fehmi ve Leblebici Baba önemli yer işgal ederler. Yunus Emre tarzında ilahileri de bulunan Terzi Baba'nın "Miftâhu’l-Kenz" isimli bir eseri bulunmaktadır.