Mavi trenin dumanı ve boğuk sesi uzaktan kendini gösterdiğinde istasyonda bir hareketlilik başladı.Kıpırdayan yürekler hangi vagondan sevgilinin yüreği yüreğime sarılacak diye sarı çizgiye yaklaştıklarında tren çoktan durmuş ve kapılarını açmıştı.Birisi, oturduğu banktan kalkarken hızla çarpan yüreğini saklamak için bağrına attığı şalını iyice saracak şekilde savurdu ve yüreğinin ata kaldığı yüreği, karşılamanın verdiği mutlulukla etrafın pembeliğinden sarhoş oldu.Az önce kalktığı banka geri adımlarla yaklaştı, yüreğinin içinden çıkışının acısıyla kendinden geçti.Geçip giden zamanın içinde karşısına çıkan yürekçikleri kuyunun dibine gönderirken güzelliği uykusuyla artıyordu.
Yüreği, O birisinin ismini ödünç alarak nefes almaya başladığı andan itibaren güzelliği tüm bedenine yayılmış kendini bankta bırakırken attığı yüreğin gölgesiyle aniden irkildi.-Sende kimsin- dedi birisi.-Ben senin çağırdığın yürek şifanım- dedi yürek .-Bedenin nerde- dedi birisi.-Bankın başında nöbet tutuyor- dedi yürek .-Adı ne- dedi birisi. -Adı…- diyerek yutkundu yürek . -O, varlığının peşinden koşan fakat kendini yakalayamayan isim(siz)li bir aşık bedeni.Bense Ondan dışarı çıkmayı başaran sana sevdalı bir yürek yaveri.
Birisinin gözleri dolduğunda,yürek sessizce onu izliyordu.-Sadece onun için atmalıyım- dedikçe bankın başındaki bedenin ürperişini rahatlıkla görebiliyordu.Yürek böylesine teslimiyet sahibiyken bedenin her bir hücresindeki sızısının nedeni neydi acaba?Birisi, gözyaşlarını silerken kendi dışında attığı ve atacağı bir yüreğe sahip olmanın verdiği heyecanı her bir atışında hissediyordu.-Aşkın atışı,yüreğin renginden belli olur- dedi yürek .Renginin sevi rengi olmasını daha iyi anlayan birisi, rengi hiç solmasın istiyordu.İstiyordu ki, yüreğine doğan Ay geceden uzak bir diyarda sadece onu aydınlatsın.Ve diyordu ki;
Ey Yürek !,dinle beni.Sen ki bana Ay olmuşsun.Sana en büyük duam şudur ki,
Beni geceler boyu beklediğin her gecenin sabahında görünmezliğin sancısı benim bedenime dolsun.Ben ki gecenin içinde doğmuşum,tüm sızın bana gelsin.
Ben katre olmaya razıyım.Sen beni taşıyacak göz olur musun? Ettiğim duanın kabulünü diler misin?Kabulünse üç kere üst üste doğ üzerime ve mehliği ispatla.Yoksa ben karanlıkta mahkumiyete damlamayı yol bilirim.Rengimden sana akıtarak bana doğmayı sakın ola ki tercih etmeyesin.Renksizliğin içinde ben kokulu bir sevi rengiyle sadece benim için,ben olduğum için doğmayı istersen gel.Kendi doğuşunu yeniden izleyerek gel.Meh oluşuna makam katarak gel.Gelmeyi kendin seçerek gel.Sanma ki,geceye diz çöker doğ diye yalvarırım.Bu yürek kendi varlığıyla ışık saçıyor zaten.Sevmek öylesine bir sızı değil onu da bilesin.Kan oturur içime.Ama kanımı veremem yüreğine.Birinin boynu bükük kalmasın diye bir rüzgara yön veremem. Bankta uzanan uyku güzeli,güzelliği uykulu bir bedenin ismini geri verir, trene sadece el sallarım.
Aşkı bulmuşluğun mertliği acı çektirmek olsaydı ve çekip gitmeyi seçmek aşka can katsaydı, trenin sesi ayrılıkların sessiz çığlığı olmazdı.Yürek , banktaki güzelliği uykulu birisinin içine tekrar girerken özgürlüğünün hiç bu kadar kısa olacağını düşünmemişti.Belki baygın bedenin gördüğü düştü yaşananlar.Ve şuan elini tutan beden sadece onu teselli etmek için oradaydı.Bedenine giydirdiği maskeden sızan göz ışıkları onu ele verdiğinde birisinin gözleri çoktan nemlenmişti. –Ben seni böylesine severken,Ay bellemişken benden bu kaçış niye?- demek istedi ama demedi.Demedi, çünkü yüreğinin sızısının tek çaresi O çağırmadan gelmesiydi.Yoksa yüreği bir daha Ayın doğuşunu göremezdi.Ne can kalırdı,ne de Yürek kapalı kapılar ardında bu acıya dayanırdı.
Başını geceye kaldıran birisi, parlayan dolunaya baktı ve ne zaman gel, bilir misin ey Yürek !,
“Ay,hilali çağırdığında,bedenim hilalden çıkacak okla ikiye ayrılacağı vakit”dedi.
Her şeye rağmen tüm hislerin gizlendiği bir noktada gerçek başını deliğinden çıkardı ve şöyle seslendi: “Sabır, sadece sabır…Belki geleceğe, belki gelmeyeceğe…”
Sabr-ı taş olsa küsmez bu beden
Gönlü yaş olsa görmez bu bakış
Boynunda vuslat
Dili söze dönmez
Gayrı saat beri durmak istese de
Zaman köleyi azad etmez.
Çilekeştir sokaklar
Alaca gecelerin arkasına sığınır medet
Elin uzandığı çiğ damlada
Akıntıya bırakır kendini uzak kent.
Bir dalgalık canı vardır oysa
Tutulası bir dalın hayalsizliğinde sürüklenir
Rehavet duasını gözlerine verir
Uykunun en berrak suyunu bedenine.
Islaklıkla yavaşlık gezinsin ister
İstemek bir terk ediştir oysa
Mest olmak böyle dalgalı bulutlu
Yıkılası duvarların arkasında saklanır niyet
Çatlayası kerpiç susuz kaldıkça
Küsen hep damla olur.
Sabr-ı tuz olsa erimez bu niyet
Kutsandığı andan öteye yüzmektir teslimiyet
Kapılası rüzgarın geçtiği yerlerde bekler
Misal misk-i rüya
Gözler aralıktır oysa
Gözbebeği huzmeli
Gönlü delen ışık nerededir?
Bakılası aydınlık
Duyulası karanlık
Loşlukta mı gizlenir?
Heba olsa rüya
Utanan bir avuç tuz suya karışsa
Kapılası rüzgarın dayandığı kapı
Tokmağını suya bırakır.
Gönlü yar dolsa sancımaz bu kabuk
Bağlandığı yarayadır sadakat
Kifayetsiz cümlenin sonunda bir işaret
Nokta olsa susmayı seçer
Virgül olsa sızısına tuz basar
Atılası taşların sudaki izi olsa söner
Bir damlamalık canı vardır oysa
Hangi suya düşse oraya gölgesi düşer.
Hesaba çekilse kalem
Tuz kesilse rüzgar
Esintiye imrense kağıt
Yazılanların hatrı niyette boğulur.