Son günlerde okullarda, halk eğitim merkezlerinde ve özel eğitim kurslarında olmak üzere en çok Osmanlıca veya Osmanlı Türkçesi eğitimleri ilgi görmeye başladı. Aslın da bu milletin 700 yıldan fazla o dönemlerde dünya edebiyat literatüründe sürekli ilk sıralarda olmamız kelime hazinesinin zengin olmasıydı.
Peki ya şimdi dikkat ettiğim tek şey Türk devletlerinin hepsinde nedense alfabe değişikliği ile ota Asya Türk devletlerinin eski eserleri ve hatta daha çok eski eserleri okuyamayacak bir nesil yetiştirmek değil de nedir. Özellikle kesinlikle şunu belirtmeliyim ki alfabe veya dil bir milletin veya bölgede ikamet eden milletin mührüdür. Yani kültürüdür. Eğer bir bozulursa hükmü de bozulur. en eski eserleri ne kadar daha iyi okuyabilecek bir nesil var yok tabi ki eski eserleri duygusunu ve coşkusunu kavramak için öncelikle üniversitesini bitirip sonra lisans yaptıktan sonra anlayabiliyoruz. Peki nasıl olurda ecdadımızın eserlerini neden herkes bilmesin ki, bilinmesin alfabe değişikliği ile eskiye dair ne varsa kökünden silmektir maksat. Aman her neyse öncelikle şunu belirtelim Türkiye cumhuriyeti kurulana kadar Türkçe dünyanın en zengin ve en âhengli dillerinden biriydi. Milliyetçilik o kadar abartıldı o kadar abartıldı ki, artık Osmanlı Türkçesi yetersiz hatta divan edebiyatı saçma ve müstehcen edebiyatı iftiraları ile kendi dilimizi katlettik. Şimdi ki alfabemizin yetersizliği yüzünden eski Türkçe kelimeleri bırakın lehçe olmasını artık koca memlekette konuşan sadece bir klan kitle kaldı. Bakın bir tek ben demiyorum. Alman Türkolog Otto Jastrow ‘’ tek boyutlu bozkır dilinedönüş’’ den bahsediyor. Böyle bir lehçeyle ne doğru dürüst edebiyat ne felsefe ne ilim yapılabileceği bir yana alelâde gazetecilik de bile çuvallanacağı apaçık ortadadır. Bakınız artık ‘’ mülakat ‘’ ( interview ) ile ‘’ röportaj ‘’ ayırt etmekten aciz ‘’ usta gazeteciler ‘’ veya ‘’ usta kalemler ‘’ ile dolu sütunlar doğrumu doğru. E peki şimdi okuduğumuz birçok makaleler bırakın bir kenara röportajları okuduğumuzda yeni batılı kelimelerden Türkçe okuduğumuza şükretmek lazım benim işim değil Türk dil Kurumu’nun işini ben yapacak değilim. İsminin sol başında akademik unvanları olanlar acaba Alman Türkolog kadar biraz ciddi olsalar şimdi çoktan dilimiz zenginleşmeye başlayabilirdi amma nerde o günler… peki ne olacak veya ne yapılması gerekir diye düşünenlere cevap çok basit. Osmanlıca tabi ki bunu bilemeyecek kadar aptal olmak lazım. Bakın bakalım şu anda ki nesil tabi ki ben buna Z kuşağı diyorum. Maalesef bu z kuşağının 7’den 70’ine kadar hiçbirimiz ben bile olmak üzere artık bırakın Osmanlıca kelimeleri konuşmayı bir tana Osmanlıca bir kelime duysak hepimiz şaşırıyoruz. Çünkü niye dilimizi kaybettik yani kültürümüzü kaybettik. A şimdi en çağdaş Namık kemal bile mezardan kalksa tekrar bu tabloyu görmemek için ölmek için kendisinin katili olurdu. Çünkü Namık kemal bile Osmanlıcayı en iyi bilenlerden biri, ama maalesef toplum cennet mekan ecdadının dilini ve ne dediğini bilmiyor. Nereden nereye geldik ne yazık hiç iç açıcı bir durum değil. şimdi günümüzün nesli ve yaşlılarımız bile eski el yazmalarını, eski eserleri ve eski belgeleri bırakın okumayı. İşin uzmanı okusa ve tercüme etse bile yine de anlayamayız. Çünkü anlamak için o dili iyi bilmeniz lazım. İngilizce veya başka bir yabancı dil öğrenmek için, tee en az iki binden fazla kelimeyi hatta 4 yaşında ki çocuk bile yabancı futbolcuların adını ve soyadını bırakın nerdeyse futbolcunun anne ve baba adını bile ezberliyorsa neden anadilimiz olan dünyanın en zengin dili olan Osmanlıca kelimelerin bir tanesini bile bilemiyoruz. Bilemiyoruz çünkü zora gelemediğimiz için kitap okuma alışkanlığı olmadığından aman boş ver neye lazım diyerek geçiştiriyoruz. Doğrumu doğru. Doğrusu merak olmadığı için gerek duymadığımızdan kaynaklanıyor. Bunun için merak edenler varsa eğer muhakkak öğrenmelerini ısrarla tavsiye ederim. Zaten başladığınızda gerisi geliyor. Üstelik ben bu yaşıma geldim geleli bir kez olsun Türk Dil Kurumu’nun bir kez olsun alfabe konusunda eksikliği giderme çalışmalarında ne bir yenilik gördüm ne de bir proje anlayacağınız TDK yan gelip yatma yeri desek doğru olur. Ben küçükken büyüklerimizin bir kısmında aralarında en çok aklımda kalan şey İstanbul Türkçesini en iyi konuşan hatta eski eserleri çok iyi bir şekilde okuyan mahalle de müstakil bir evde oturan bir ihtiyar bile görmüştüm o kadar muazzam bir bilgisi vardı ki ah keşke şu anda tıpkı onun gibi ağzından bal damlayan kulaklarımızın pasını silecek imparatorluğun en parlak döneminde ki Türkçeyi parlak cümlelerle konuşacak maalesef o eskiler kalmadı.
Şimdi bazı kendisini akıllı sananlar bana diyecekler ki ‘’ kardeşim, her iş bitti de sıra buna mı geldi ‘’ vallahi beyler işler hiç bitmez öyle beklerseniz sıra ona da gelir buna da bir bakmışsınız her şey Arap Saçı gibi olmuş şapşal gibi elinizi oranıza buranıza yüzünüze sürerek stresten kurtulma düşüncesi ile çık işin içinden çık çıkabilirsen diye başlarsın düşünmeye. Ayrıca belirteyim ki medeniyet en önemli özeliklerinden biri de bir işin ayrıntısına en az bütünü ile kadar özen göstermektir. Önemli olan da bu zaten imparatorluk döneminde ki zengin edebiyattan bu yana cumhuriyet döneminde ki şu anda kullandığımız dil ile kıyasladığımızda edebiyatımızın ne kadar da fakirleştiğini ve artık dünya dilleri arasında esâmesi bile okunmuyor. Artık batı dilleri revaçta şimdi İngilizce, Almanca, Rusça ve artık bir çok yabancı dilleri konuşun konuşun ki milletçe kimliğimizi topyekûn kaybedelim. Artık eski eserleri anlamadığımız gibi yabancı batılı romanları okuyalım. Okuyalım çünkü ecdadımızın eski eserlerini okumadan okuyalım. Acaba batılılar ne zamandan beri bizim eski eserleri okumuş ki bizde onların eserlerini okumaya tenezzül ediyoruz. Hiç utanmadan hiç sıkılmadan okuyun ne faydası varsa acaba…