Marifet iltifata tabidir kelimenin yaygın manası kişilerin takdir ve tebrik edildiği müddetçe daha verimli olma düşüncesi için söylenir. Aslında marifet kelimesi Arapça kökenli A-Re-Fe kalıbından türemiş bir kelimedir. Manası ise herkeste görülmeyen ustalık, maharet ve hüner anlamındadır. Yani insana özel veya genellikle Allah vergisi dediğimiz meziyetlerin inkişaf etmesi ve biranda ortaya çıkmasıdır. Marifetin en önemli unsuru aslında şaşkınlık ve hayrettir.
Marifet iltifata tabidir. İlk anda bencilce bir söz olarak çağrışım yapsa da bir yönden de edebiyat literatürüne girmiş olması Anadolu insanı tarafından bir nevi benimsenmiş ama orijinali böyle maalesef tersini düşündüğümüzde iltifat marifete tabidir demek toplumsal statü gereği üst düzeyde olanlara karşı söylenir. Zaten üst konumdan beklenen marifettir. Marifetten sonra iltifat edilir böyle düşündüğümüzde kelime asla bencilce veya egoistlik gibi bir anlam çıkmıyor. Önemli olan da hadisi şerifte belirtildiği gibi ‘’ameller niyetlere göredir’’ iltifat mı marifete tabidir yoksa marifet mi iltifata tabidir kesin biçimde birbirinden ayırmak çok zor. Hangi sosyal statü için kime göre neye göre daha çok tabi olması gerektiği kendi bakış açımdan yorum bu yöndendir. Ama tabi ki kişiden kişiye değişebilir. Tabi ki gerçek şu ki iltifatsız marifet zayidir yani hükümsüzdür.
Motivasyon ve moral için iltifat şart tüm insanların daima tatlı söz ve iltifatlara ihtiyacı vardır. İşin püf noktası iltifatı şahsın veya bireyin kişilik ve karakterinden çok davranış ve icraatlarını esas almaktır. Bu şekilde olumlu davranışların zenginleşerek daha önemli verim sağlanabilir. Dediğim gibi aslında fıtrat meselesidir. İltifatlar insana güç verir yani enerji vitaminidir. Yapılmasında hiçbir sakıncası olmadığı gibi aksine moral ve motivasyon için çok iyi bir yöntem olduğu kanaatindeyim.
Tabi ki beklenti ve karşılık olmadan iltifata karşı marifet olmaz. Bir beklenti ve karşılık olduğunda iltifatlar uçuruma ve felakete götürebilir. Üstelik yüz yüze iltifatların zararları telafi edilemeyecek boyutta zararlara yol açar. En iyisi iltifatlar genellikle yüz yüze olmadan arkadan yapılan iltifatlar daha memnuniyet vericidir. Bende iltifatı hakketmiş insanların arkasından yaparım.
Aslında eksik bıraktığımız yönlerimizden biri de iltifat etmektir. Yani takdir etmeyi unutulmuş. Önce aile hayatından başlamış bu problem beni eleştirenlerde. Çocukluk yıllarında yaptıkları olumlu şeylerden dolayı takdir edilemedikleri için ruh sağlıkları bozulmuş bir badire atlatmışlar. Tee oradan başlamış onların bu sorunu. Eksiklik saymışlar gereksizdir demişler birilerini takdir etmeyi. ‘’aferin, çok güzel, harika, bravo. Teşekkür ederim, tebrikler ve takdir ederim’’ gibi beğeni sözcükleri ağır gelmiş nefislerine, gönülleri kaldıramaz olmuş birilerini övmeyi.
Her ne kadar da ecdadımız ‘’marifet iltifata tabidir’’ demişlerse de, iltifat denen şeyi beceremeyen insan rolü yapanların ağrına gider olmuş. çünkü neden dünya sevgisi makam ve mevki hırsı almış başını insanlıktan çıkmış özü kaybettikten sonra başlamış bu hastalık onlarda maalesef ve arapsaçı gibi dillerine dolanmış bu yetmezmiş gibi marifet hasıl olsun maksadıyla bana iltifat edenlere gülmüşler. Hatta küçük görerek yağcılık, yalakalık, yandaşlık, ukalalık ve laubalilik yapıyor diyerek çıkışmışlar.
Ama hayatlarında doğru dürüst takdir edilememiş/edilmemiş kişiler bunun acısını her fırsatta takdir edenlerden ve edilenlerden almaya çalışmışlar. Bu küçük şehirde. Çalışmaya da devam da edecekler meyve veren ağaçları taşlarlar. Bana kalırsa çevreye zararlı insanlardır. elbette ki bu tür insanların sıradan adetleridir. Karşı çıkarlar daima. Birilerine veya kendilerinden olmadığım için Karalar sürmeye çalışmaktan kafaları başka şeye çalışmaz bunların. Hayatlarında bir kez olsun “sıradanlığın” dışına çıkmadıkları gibi çıkanlara da hoş gözle bakmazlar. Çünkü görünmeyen bir at gözlüğü takmışlardır. Hangi gözle neyi nasıl gördüklerini en iyi bilenlerden biriyimdir. Yani bana faturayı kesmek istiyorlar. Ben böylelerine acıyarak güler geçerim. Bu güldüğüm insanların “Üretmek, yeni şeyler ortaya koymak, geliştirmek” gibi bir dertleri yok. Dertleri benim gibi bir insanla uğraşmaları sabah akşam gündemlerinde hep varım. Ağızlarında ismim birer soğuk mühür gibi benimle ilgili başka bir şey konuşmadan duramazlar. Çünkü kafalarında bunun hesabını yaptıkları için zamanı iyi kullanamazlar. Hele beni eleştirenlerin bir kısmı var ki aman yarabbi cahiliyetin böyle bir örneği yok diyorum. Onlar için “Böyle yaparsak kırılır insanlar, şevkleri kaybolur, moralleri bozulur, üretme istekleri yok olur” düşünme kapasitesinden yoksundurlar. Önemli olan engellemektir birilerini. Ama bu şehrin yerlisi olduğumdan benimle nasıl baş edeceklerinin takıntısı onların kafalarını hep meşgul edecektir. Onlar gıybetle meşgul olurken ben işime her zaman ki gibi kaldığım yerden devam edeceğim. Kendilerinden olmayanın yolunu tıkamaktır gerçek amaçları. Yoksa hak, hukuk ve hakkaniyet değildir esas niyetleri. O yüzdendir ki, üretmek, yeni şeyler ortaya koymak onlara yabancı kalmıştır.
Erzincan’da ne hikmetse Birbirimizi desteklemek yerine kösteklemeyi, takdir etmek yerine tekdir etmeyi, yoldan taşları temizlemek yerine yola taş koymayı tercih edenler içindir ki hali pür melalleri halen devam ediyor. Aslında yapılması gereken şey çok basittir. Tavsiyem Birkaç sihirli kelimeye ağızlarını alıştırmakla başlayabilir. Gönül almaya üç günlük dünyada fani hayatta edepli olarak serüvene devam etmeleridir. Hangi tarafta olduğuna, nerede durduğuna bakmadan ve de ötekileştirmeden, güzel olan bir şey yapılıyorsa, onlara takdir etmeyi öğrenmelerini öneririm. İnanın onlar için bu zor değil bunları yapmak. Hem zor olsa ne yazar ki! Önemli olan onlarında üretmesi, yeni şeyler ortaya koymasıdır benim için. Önemli olan bu sayede Erzincan’ın farklılık kazanması ve iletişim değerlerin gelişmesidir. Yapmadıkları için ne oldu? Kim kazandı, kim kaybetti düşünmüyorlar mı hiç? Eğer, Erzincan’ın kazanmasını istiyorsak, önce gönülleri kazanmayı öğrenmeliyiz. Onların yani beni eleştirenlerin Akıllarına yatmadıysa şayet, ya da işlerine gelmiyorsa, yoluma taş koymaya devam etsinler. Onlar için Hasetlik etmeye, köstek olmaya devam o zaman.
Ben Erzincan için çok daha iyi şeyler düşünürken onlar halen kafalarında oluşturdukları beni halen benden daha farklı olarak görüyorlar. Onlar için kafalarında ki ben o kadar bir korkunç boyuta ulaşmış ki artık ben onlar için bir fobi olmuşum bundan daha iyisi olamaz. Kıskançlık ancak ilimde olur. İlmi yok amel edecek ameli yok ihlas olacak yani benim için ilim amel ve ihlas üçlüsü bilincinde seviyede ki insanlar benimle tartışabilir. Benim için kelam kemale mahsustur.