Hepimiz biliriz ki fâsıklara, günahında ısrar edenlere, Kur'an, Tevrat ve İncil'in hepsini okusan da onun kulağına girmez, bunlardan bir fayda görmez. Bakınız Allah-u Zülcelâl ne buyuruyor; “Vaaz, nasihat, müminlere fayda eder.”(Zariyât-55) Demek ki, burada bize Allah-u Zülcelâl tarafından bir emir vardır ki, mümin sıfatıyla bu nasihatlerden faydalanmamız gerekmektedir.
Müslüman uyarılmayı kabul eder. Yapılan nasihatler, bazı insanlarda olduğu gibi hiç kulağına girmemek, bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak ya da duyup da tatbik etmemek şeklinde olmamalıdır. Nasıl ki, bazı insanlar, “İşte, şu kişilerin kararları kâğıt üzerinde kaldı, hiç bir fayda sağlamıyor, tatbik edilmiyor” diyorlarsa vaaz da böyledir.
Hakikaten, tatbik edilmeyen bilginin hiç bir faydası yoktur. Bunun için vaazlarda anlatılanları tatbik etmek lazımdır. Söylenen emir ve nehiyleri yerine getirmek lazımdır. Elden geldiğince nefis ve şeytanla mücadele ederek o vaazları tatbik etmeye çalışmalıdır. Buna ek olarak insan; kalbine, ruhuna, sırrına, Allah ile kendi arasındaki duruma daima dikkat etmelidir.
İnsan manevi olarak düzeldiği zaman, o maneviyatın düzelmesiyle, mutlaka zahiri azaları da düzelecektir. İnsanın maneviyatı, kalbi, sırrı iyi olmadığı zaman, o kişi ne kadar mücadele etse, gayret gösterse de kendini düzeltemez. Bunun için Ashab-ı Kiram, Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi Vesellem’e, bu tür manevi hastalıkların tedavi etmesi için çok soru sormuşlar ve bu konuda çok gayret sarf etmişlerdir. Çünkü insana maneviyat bakımından hastalık veren, yedi tane büyük kalbi hastalık vardır. Kıyamet Günü bunlardan her birisi cehennemin bir kapısı olacaktır. Haset, kibir, ucub gibi sıfatlar, Kıyamet Günü’nde insanın Cehennem ateşine atılmasına sebep olacak sıfatlardır.
İşte, bunun için insanın kalbini, ruhunu, sırrını, kendisiyle Allah arasındaki durumu düzeltmesi, Allah'ın katında çok makbuldür.
Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz ki, kendi nefsini kötü sıfatlardan (manevi hastalıklardan) temizleyen iflah olmuştur.” (Şems, 9)
Hidayet ve rahmet kaynağı olan, Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği Ramazan ayının yaklaştığını müjdeleyen mübarek aylarla buluşmanın saadetini yaşıyoruz. Üç aylar, Müslümanların geçmişinin muhasebesini yaparak ibadetlerini yoğunlaştıracağı, günahlardan temizlenip arınacakları, aralarında sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın hazzını yaşayacakları önemli zaman dilimleridir. Mü’minler, diğer aylara göre bu aylarda namazlarına daha fazla dikkat etmekte, nafile, keffâret ve kaza şeklinde oruç tutmaya özen göstermekte, zikirlerini fazlalaştırmakta, dualarını çoğaltmakta, Kur’an tilâvetini (okuyuşunu) artırmakta, tevbelerini yinelemekte ve nefis muhasebesini yapmaktadırlar. İyiliklerin ve güzelliklerin daha fazla hâkim olduğu bu aylar, dinî ve kültürel hayatımızı derinden etkilemektedir. Çünkü bu aylar, ilahî rahmetin ve bağışın daha fazla ortaya çıktığı aylardır.
Üç ayların gelişi, yeniden derin bir tefekkürün, esaslı bir murakabenin ve kapsamlı bir nefis muhasebesinin yapılması için mühim bir fırsattır. Dünya menfaati, makam endişesi, nefsanî arzuların tesiri, mal hırsı, moda haline gelen körü körüne taklitler ve benzeri olumsuzluklar, birçok insanı etkilemektedir. Müslüman kesimde ve dindar olarak kendini algılayan mü’minler arasında büyük bir savrulma yaşanmaktadır. İmanla bağdaşmayan hayat tarzları gelişmektedir. Yine öyle bir çağda yaşıyoruz ki, insanların dini hassasiyetleri azalmış, menfaat kaygısı ve dünyevileşme hırsı dinî değerlerin üstüne çıkmıştır.
Peygamber Efendimiz, “Karanlık gecenin (zifirî) karanlıklarına benzeyen fitneler ortaya çıkmadan amellerde yarışın. Çünkü o fitneler ortaya çıktığı vakit kişi, mü’min olarak sabahlayacak; kâfir olarak akşamlayacak yahut mü’min olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabahlayacak, dinini azıcık bir dünya menfaati karşılığında satacaktır.” buyurarak, amellerde yarışmayı tavsiye etmiş ve ileride dinî hassasiyetlerin azalacağına hatta dünya değerleri karşısında dini değerlerin feda edileceğine işaret etmişlerdir. Resûl-i Ekrem efendimizin beyan buyurduğu ve tarif ettiği bir zaman dilimi içerisinde bulunulduğunun farkında olan Müslümanlar, üç ayları bin ganimet olarak düşünmelidir. Tam bu noktada üç ayların da bereketi ve feyzi ile bireysel ve toplum olarak yenilenmeye, arınmaya ve kendimize gelmeyle ihtiyacımız vardır. Bu olumsuz gidişatın, günahlarla kuşatılan hayatın, kirlenen duygu ve nazarların, tereddüt içerisinde imanın zevkine varamayan kalplerin, fesada uğrayan zihin ve düşüncelerin üç ayların rahmet ikliminde ferahlanmaya, mağfiret deryasında temizlenmeye ve kendine gelmeye ihtiyacı vardır.
Birey, aile, toplum ve millet hayatının düzelmesinde ve cemiyette güven, barış ve huzurun temininde üç ayların tesiri oldukça önemlidir. “Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!”âyetinde mü’minler koşuya çağrılmaktadır. Bağışlanmanın ve arınmanın en önemli, en verimli ve en anlamlı olduğu zaman dilimi ise üç aylardır. Üç aylar tabiri caizse, bireyin, ailenin ve toplumun kendine geldiği, imanın izzetinin fark edildiği, ahlâkî güzelliğin tadına varıldığı, fakirin, yoksulun, yetimin, öksüzün, muhtaçların yüzünün güldüğü mübarek günlerdir.
Hayatımızda âdeta otokontrol sisteminin kurulmasına vesîle olan mübârek üç aylar ve kandiller, dünyevî meşguliyetlerimizden sıyrılıp, yaratılış gayemizi düşünmemiz; yaratan ve yaratılanlarla olan münâsebetlerimizi güçlendirmemiz için son derece değerli fırsatlardır.
İşte idrakine vasıl olduğumuz mübârek üç aylar; Yaratıcımıza, âilemize, çocuklarımıza, milletimize ve bütün insanlığa karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlatmalı, hata, ihmal ve kusurlarımızdan dönmemize ve gaflet uykusundan uyanmamıza vesile olmalıdır. Aramızdaki çekişmeleri, tefrika ve ihtilâfları, şahsî menfaat hesaplarını ve basit düşünce farklılıklarını bertaraf etmeli; her zamandan daha çok muhtaç olduğumuz ve Yüce Dînîmizin bizden ısrarla istediği, barış, hoşgörü, kardeşlik, birlik ve beraberliğimizin güçlenmesini, insânî ve ahlâkî meziyetlerin yeniden yeşermesini sağlamalıdır.
Bütün okuyucularımızın üç aylarını ve dün gece itibariyle idrâke çalıştığımız Regâib Kandillerini kutluyor, hayırlara vesile olmasını Yüce Mevlâ’dan niyâz ediyorum.