Erzincan ile Tunceli arasındaki Munzur Dağları ve bölgedeki illerden 26 yıl boyunca akademisyenlerce toplanan 20 bin civarındaki bitki, özelliklerini kaybetmeden kurutuldu ve karton üzerinde tespiti yapıldıktan sonra presleme yöntemiyle muhafaza altına alındı.
Dosya üzerinde kimliklendirmesi yapılan ve isim ile özellikleri yazılan bitkiler, üniversite herbaryumunda muhafaza altında tutuluyor.
Küresel iklim değişikliği, bitkilerin böcek ilişkileri ve bitkilerin zaman içerisinde yer değiştirmesiyle ilgili birçok bilimsel veriyi içinde barındıran herbaryum kayıtları, botanik ve çevre bilimcilerine araştırmalarında önemli katkı sunuyor.
EBYÜ Biyoloji Bölümü Botanik Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Kandemir, Anadolu'nun dünyanın en zengin bitki çeşidine sahip coğrafyaları arasında bulunduğunu söyledi.
Türkiye'de botanik araştırmaları tarihinin 1701 yılında Fransız botanikçi Joseph Pitton de Tournefort'un Anadolu'yu ziyareti ile başlandığını belirten Kandemir, bu tarihten itibaren Türkiye'den çok sayıda bitki örneği toplanmaya başlandığını anlattı.
Üniversitelerinde yaklaşık 20 bin bitkinin herbaryum kaydının bulunduğunu belirten Kandemir, şöyle konuştu:
"Ülkemizde ve dünyada iklim verilerindeki değişimler dikkate alındığında kuzey yarım küredeki bitkilerin, güneyden kuzeye, alçaklardan yükseklere doğru göç ettiğine ve edebileceğine dair çok sayıda çalışma var. Ülkemizden bir örnek olarak, dünyada sadece Erzincan Kemah Sürek köyü çevresinde yaşayan ve yöre insanının 'püskül' diye adlandırdığı endemik bitkinin gelecekteki dağılımı modellendiğinde iklimsel açıdan bitkinin yaşam alanının bugünkü alanından ülkemizin diğer dağlık bölgelerine doğru değişeceğini ve yaşam kuşağının değiştiğini göstermiştir. Yaşanan küresel ısınmayla birlikte sarıçam ormanların kuzeye doğru çekilmesine bağlı olarak ona bağımlı olan Sipikor papatyası da daha kuzeye doğru çekilmiştir."
Kandemir, bu durumdan bitkinin yaşam kuşaklarının da kuzeye doğru kaymaya başladığı anlamı çıktığını belirterek, "Günümüzde zaten Kuzey Amerika'da ve Avrupa'da daha güneyde yaşayan bitki çeşitlerinin daha kuzeye ve dağların üst seviyelerine doğru göç ettiği ile ilgili çok sayıda bilimsel araştırma var." dedi.
Kandemir, küresel iklim değişikliğine bağlı olarak karların hızlı erimesinin, bitkilerin çiçek açması veya üremesini de olumsuz yönde etkilediğine dikkati çekti.
- "Bitki, kış koşullarının geçtiğinden emin olmak ister"
Gerek tarım bitkileri gerekse yüksek koşullara uyum sağlamış endemik bitki tohumlarının çimlenebilmek için soğuk havaya ihtiyaç duyduğunu söyleyen Kandemir, "Çünkü bitki, kış koşullarının geçtiğinden emin olmak ister. Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak bu soğuk periyotların ortadan kalkmış olması, gerek doğal bitkilerin gerekse insanların ihtiyacını karşılayan kültür bitkilerinin meyve üretimlerini olumsuz yönde etkileyecektir. Çiftçiler buğdayların yeterince gelişemediğinden söz ediyor. Bunun en önemli nedenlerinden birisi yeterince soğukla karşılaşmamış olmalarıdır." ifadelerini kullandı.
Kandemir, ülkedeki endemik bitkiler ile tarım amaçlı yetiştirilen bitkilerin bir kısmının erken çiçek açtığından dolayı küresel iklim değişikliğinden olumsuz etkilendiğini anlattı.
- İliç papatyasının çiçeklenme süresinde 40 günlük sapma tespit edildi
Küresel iklim değişikliğinin ülkedeki bitkileri nasıl etkileyebileceği ile ilgili örnekler veren Kandemir, şunları kaydetti:
"Bunlardan birisi Erzincan'a özgü olan İliç papatyası dediğimiz bir bitki. Bu bitki ilk olarak bundan yaklaşık 115 yıl kadar önce Alman botanikçi Paul Sintenis tarafından Erzincan'da toplanmış. Daha sonra aynı bitki tarafımdan toplanmıştır. İlk toplanma tarihi ile benim topladığım yıl arasında yaklaşık 115 yıllık bir süre farkı var ve çiçeklenme süresi bağlamında da 40 günlük sapma söz konusu. Bitki bilimine ait geçmişteki kayıtlar incelendiğinde genel olarak mevsimlerin ötelendiğini ve bitki yaşam kuşaklarının değiştiğini fark ediyoruz. Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak tarım alanlarının ve tarım kuşaklarının değiştiğini de görüyoruz. Dolayısıyla bu değişimin hangi yönde olduğu ve gelecekte ne gibi sorunlara neden olacağı konusunda ciddi çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır." (AA)