EYLÜL
Meyil verdim Eylül’e. “Gel bak neler dökülür gözlerimden” dedi. “Bir yaprağın en kurumuş hali hangi turuncunun hüznüdür?” dedim.Sevda rüzgarını savurmuştu.Yapraklar sarı sürme çekmişti gözlerine.Yapraklar ağladıkça toprak deliniyordu.Bir şan vardı.Şana sahip kimdi,kimse sahiplenmiyordu.Cevapsız kalmış bir sorunun benzi soldukça,cevap olarak kurumaya başlayan yapraklar ağaç dalında can çekişiyordu.Rüzgarın mevsimle valsinde hangi yaprak dalda kalmayı başarırsa benim Eylül’e meyilim o yaprağın rengi olacaktı.
Hazana sırtımı dayadım.Eylül’e meyilim arttıkça ayakta durmakta zorlanıyordum.Bir mevsimin hüznünü kurumuş bir yaprakta gördüğümden beri gözlerimin sadece toprağa dönük olduğunu fark ettim.Ürperdim.Rüzgar toprağın üzerinden geçti.Göz kırptım.Yaprak hışırtısında nice Eylüllerin küsmeleri vardı.Hazandan çıkma hüzünlerim bir turunculukla renk değiştirirken, küsen Eylüllerden hazanın haberi yoktu.Habersiz mevsimin adı hazan olunca,Eylül geçecene kadar bana beklemek düşüyordu.Düşünüyorudum çoğu zaman kurumuş mevsim geçişlerini ve yağmurun ılıklığını yüzümde hissederken mevsimin kurumuşluğunun toprakta çürüdüğüne şahitlik ediyordum. Bir toprağın en ıslak halinde Eylül’ün gözyaşları vardı.Yaprakların sürmeleri akarken,sevdaya tutunmuş son yaprak kendini hazana bıraktı.Meyil verdiğim Eylül’den nice mevsimler doğarken, bakışlarım çoktan yağmura karışmıştı….
Susma gözlerim,
Sende söyle her yağmurda şarkını
Kurumuş yüreğim ufanır rüzgarla
Sende hüzün, bende hüzün…
Ben en çok seninle eylülde ağlarım.
Küsme gözlerim,
Sende söyle her eylülde şarkını.
Senam sanadır bilirsin
Ben en çok seninle hülyaya dalarım
Sinemde deşilir yaralar,
Ben en çok eylülde sevdaya dalarım.
Yeşil bir mana parlar gözlerimde
Sönmez bir yangın yükselir semaya.
Ruhu yorgun kendi yorgun gözlerimin
Gözlerimde hep bir başka eylül damlası
Adım eylül olmuş da
Haberim yok benim.