İstatistiklere göre Türkiye’de boşanma oranlarının üst safhalara çıktığı bu dönemde evlilik hayatının sonlanmasının ardındaki en güçlü sebep aldatma olarak görülüyor. Net olarak söyleyebiliriz ki adliye koridorlarında çiftlerin biten evliliğinin en büyük katili ihanet. Hem kadın hem erkek ihanete uğrayan taraf olduğu gibi ihaneti gerçekleştiren tarafta olabilmekte. Fakat veriler genel olarak en çok aldatan tarafın erkekler olduğunu göstermekte.
Erkekler neden aldatıyor?
Çiftler arasında en büyük problemlerden biri de “aldatmak” kavramıdır. Günümüzde insanlar arası ilişkilerini en çok sarsan ve travmatik bir olay olan aldatmak eylemi hem erkekler hem de kadınlar tarafından gerçekleştirilebilmektedir. Peki erkekler neden aldatır? problemin kaynağı nedir?
Evliliklerin/ilişkilerin dinamiği olan güven, haz, sevgi ve saygı çok büyük önem taşımaktadır. Sağlıklı bir ilişkide cinsel ve duygusal paylaşım olmalıdır. Kimi zaman bu dinamikler sağlıklı bir şekilde sağlanmadığında partnerler arasında çok büyük problemler meydana gelebilmektedir. Böyle bir durumda kadın kendini suçlamamalı, kendisini değersiz görüp sevilmediğini düşünmemeli. Aldatmayı iki taraflı düşünelim, bir tarafında ilişki içerisinde yaşanan problemler bir diğer tarafında ise aldatan kişideki bireysel problemler olarak düşünebiliriz.
Erkeğin aldatma sebebi bazı koşullarda bir ya da birden fazla etmenden kaynaklanabilmektedir. Aldatma sadece cinsellik ile ilgili değil, duygusal aldatmalar da varolmaktadır. Ne olursa olsun böyle bir durum normalize edilmemeli ve meşrulaştırılmamalıdır. Evrimsel olarak baktığımızda erkekler dürtülerine ve hormanlarına bağlı olarak olarak davranabilmekte ve o sırada mantıklarını tamamen devre dışı bırakabilecek bir mekanizmaya sahip olabilmektedirler.
Aldatmanın son dönemlerde artış göstermesinin bir sebebi “sosyal medya” olabilmektedir. Sosyal medya mecralarıyla bilgiye ve istediğimiz kişiye kolaylıkla ulaşabilmekteyiz. Görsel olarak etkilenebileceğimiz birçok kaynağa ulaşabilmekteyiz. Bu noktada aldatmak çok daha kolay bir olgu haline gelmiş bulunmaktadır.
Aldatma aniden ve bir anda ortaya çıkan bir şey değildir. Bir eksiklik sonucu ortaya çıkabilmektedir. Bu durumda ilişkiyi kuvvetlendirmek gerekmektedir.
Birçok problemin kaynağını oluşturan bir diğer kavram ise “özgüven”. Özgüven eksikliği bir diğer aldatma nedenlerinin arasında olabilmektedir.
Birey kendini yetersiz, çirkin, yaşlı, değersiz görebilmektedir. Özgüven eksikliğiyle karşı karşıya kalan bir erkek, kendi egosunu düzeltmek için ve kendine olan güvenini geri kazanabilmek için kadınların onayına ihtiyaç duyabilmekte ve karşı cinsini ilgisini çekebilmek için çaba gösterebilmektedirler. Bu sebeple ne kadar çok kadından onay alırsa, beğenilirse ve istenirse onun için o kadar iyi olabilmektedir. Özgüven eksikliği kadar kendini üst görme, kendini yüceltme ve kendini farklı görme kavramları da birçok problemin kaynağından süregelen, hatalı bir algıdır. Kendini üstün gören, yücelten birey diğer erkeklerden daha çok kadınlarla birlikte olmak isteyerek kendi üstünlüklerini kanıtlama çabasına girebilmektedirler ve partnerlerini aldatmaya meyilli olabilmektedirler. Aldatarak ve birden çok kadınla beraber olarak ödüllendirildiklerini düşünmektedirler. Erkekler, partnerlerinden sürekli isteklerini karşılamaları, sürekli olarak anlayışlı olmaları gibi gerçek dışı beklentiler içerisinde olabilmektedir. Ortak paydada buluşamayan, gerçek dışı isteklerde olan, karşı tarafın sınırlarına saygı duymayan ve anlamayan, bu isteklerinin gerçekleşmediğini gören erkekler dışarıda beklentilerini karşılamak için bir arayışa girebilmektedirler. Bir diğer önemli konu ise ilişkide/evlilikte sevginin artık olmaması. Partnerlerden biri karşı tarafa duyduğu sevginin bittiğini hissettiğinde, ilişkide/evlilikte mutsuz olduklarını hissettiklerinde aslında birlikteliklerini kafada bitirmiş bulunmaktadırlar. Bu durumu karşı tarafa açıklamaya cesaret edemeyen ve bu konuşmayı kimi zaman karşı taraftan bekleyen bireyler bu süreç içerisinde aldatabilmektedirler. Geçmişte yaşanmış travmalar da aldatmaya itebilmektedir. Kişi, geçmiş ilişkilerinde yaşadıkları, deneyimleri ve tecrübeleri doğrultusunda koşullanmış bir şekilde aldatabilmektedir.
Aldatılan bireyler yaşadıkları travmayla başa çıkmak ve ilerde yaşayacak olan ilişkilerinde geçmişte yaşadığı bu problemin etkilerini yaşamamak adına bir uzmana danışmalıdır. Bireyler ilişkilerinde/evliliklerinde bu sorunu yaşadıklarında ve ilişkilerini devam ettirme kararını verdikleri takdirde mutlaka konuyla ilgili bir uzmana, özellikle çift terapistine başvurmalı.
Erkeklerde aldatmanın nedenlerinden biri de sevginin de dışında kadın-erkek ilişkisinde, evliliklerde monotonluklar, ailenin işin içine girmesi gibi noktalarda şehvetin yerini şefkatin almasıdır. Burada şehveti yerine getirecek yani kişileri kadın ve erkek hissettirecek noktalara odaklanmak, erotizm ve romantizme odaklanmak, çocuklardan ve ailelerden biraz uzakta etkinlikler yapmak ve vakit geçirmek daha mantıklı ve yararlı olabilmektedir. Çünkü aslında bu sadece erkekleri değil kadınları da besleyecek olan bir noktadır. Benlik saygımızı, cinsel doyumumuzu ve çift uyumumuzu besleyecek bir noktadır. Bunların dışında cinsel hayatta da monotonluklardan kaçınılmalı. Yeni pozisyonlar, yeni mekanlar, yeni konuşmalar yapabilmekte ve bu konulara açık olabilmekte cinsel kaymaları önleyecek bir nokta olabilmektedir.
Bilimsel Açıklamalar
Eric Anderson’ın ikili uyumsuzluk teorisi erkeklerin neden hem tek eşlilikten yana olup hem de aldatma eğilimlerinin olduğunu şu şekilde açıklar: Genç erkekler dünyaya geldikleri andan itibaren ebeveynlerinin ahlaki ve dini görüşlerini benimserler, buna bir ömür boyu tek eşli bir cinsel yaşamın onlar için yeterli olduğu görüşü de dahildir. Genç erkekler zamanla, cinsel deneyim kazandıkça bu durumun sıkıcı olduğunu fark ederek cinsel yaşamlarını hareketlendirmek isteyebilirler.
İkili uyumsuzluk teorisindeki uyumsuzluk unsuru, duygusal ve somatik (cinsel istek) olarak bir tür ayrışmadan kaynaklanır. Genellikle tek eşli olarak sürdürülen üç aylık bir cinsel yaşamdan sonra bireyler cinsel yaşamlarına hareketlilik getirme eğiliminde olabiliyor. İki yıllık tek eşli bir cinsel yaşantı sonrasında ise erkeklerin cinsel aktivite sıklığında ve cinsellikten haz alma seviyelerinde keskin bir düşüş görülebiliyor. (Yapılan başka bir araştırmada ise evlilik süreci uzadıkça evlilikten alınan doyum oranı düşmektedir, eşler birbirinden sıkılabilmektedir. Bu durumda erkekler iki tür duygulanım yaşıyor. İlkinde ahlaki olarak toplumsal açıdan geçerli olan tek eşliliği sürdürme davranışı görülür. Birey aldatmanın ahlaka aykırı bir davranış olduğunu düşünür fakat içten içe başkalarına karşı cinsel arzular duyar. Erkekler bu duygusal ve somatik uyumsuzluğun içinde kapana kapılmış gibi hisseder. Başkalarına karşı cinsel arzular hissetmelerine rağmen aldatmayan yani başkalarıyla cinsel ilişkiye girmeyen erkekler kendi içlerinde yaşadıkları uyumsuzlukları porno izleyerek düzenlemeye çalışırlar. Partnerleriyle cinsel ilişkiye girerken partnerlerinin yerine başka birini hayal etme, çevrimiçi olarak başkalarıyla flört etme gibi davranışlar görülebilir. Zamanla bu davranışlar da yetersiz gelmeye başlar. Erkekler ilerleyen durumlarda istedikleri cinsel performansı sağlayamadıkları için partnerlerine agresif davranışlar gösterebilir. Artık erkekler cinsel arzularını tatmin etmek için başkalarıyla cinsel ilişkiye girmenin yardımcı olabileceğini fark eder, aynı anda partneriyle olan duygusal ilişkisini sürdürmeyi planlarlar. Tek eşliliğe ahlaki olarak çok bağlı olan erkekler yaşadıkları uyumsuzluk durumunu hayatlarına genelleyerek kısır bir döngüye girerler. Arzuladıkları farklı cinsel hayatlar ve değer yargılarının çatışmasından kaynaklanan uyum bozuklukları partnerleriyle olan ilişkilerinin işlevselliğine zarar verme evresine geldikten sonra bu huzursuzluk halini bir kader ya da alın yazısı olarak benimserler. Hayatta istedikleri herhangi bir şeyi elde etmek için izinleri olmadığı duygusuna kapılırlar. Böylece erkekler, partnerlerini aldatmak için kendilerine durumlar yaratırlar. Aldatmanın kendi istek ve arzularını tatmin etmek için tek yol olduğunu düşünürler.
Shirley Glass ise erkeklerin aldatmasını hayranlık isteğinin tatmin edilme ihtiyacına bağlar. “Eğer erkek buna muhtaç hissediyorsa aldatma yaşanabilir, bunun sadece cinsellikle ilgisi yoktur.”
Bazen bir kadının erkeğe karşı olan güvensizliği erkeği başıboş hissettirebilir. Erkeğin yetiştiği ortamdaki ebeveynleri veya bakım verenlerinin aldatmayla ilgili olumsuz geçmişleri kadını eşiyle ilgili şüpheye düşürebilir. Bu güvensizlik ve şüpheler erkeği boğulmuş hissettirebilir. Sürekli sorgulanmalar, iftiralar bireyi kendi hayatından biraz olsun uzaklaşma isteğine yönlendirebilir. Kadının gözündeki olumsuz imajını değiştiremeyeceğini bildiği için başka bir kadının gözlerinde lekesiz bir imaj oluşturmak cazip gelir erkeğe. Böylece zamanla aldatma gerçekleşir, bir nevi eşinin korktuğu başına gelir. Erkeğin aldatma belirtileri bariz bir şekilde baş göstermeye başlar. Kadın iftiraları ve boğucu tavırlarıyla erkeği gerçekten düşündüğü gibi biri haline getirebilir.
Aldatmanın günümüzde en çok etkinlik alanı oluşturduğu çevrimiçi uygulamaları göz önünde bulundurabiliriz. Örnek olarak, tinder özelinde yapılan bir araştırma Shirley Glass’ın söylemlerini destekler nitelikte. Tinder kullanıcıları birisiyle fiziksel olarak bir yakınlığa girmektense birlikte zaman geçirmenin ve mesajlaşmanın daha fazla yaygın olduğunu göstermektedir.
Yapılan bir başka araştırmada ise tinder kullanımının en yaygın sebepleri olarak zaman geçirme, merak, sosyalleşme ve ego tatmini gösterilmiştir. Bu tarz uygulamaların daha yeni olduğu düşünülürse, uzun süreli bir ilişki içerisinde olanların bekarken böyle bir etkinlik alanlarını olmayışı kullanımları konusunda etkili olabilir. Bundan hareketle tinder gibi uygulamalar konusunda meraklı olabilecekleri düşünülebilir. Tüm bunların ışığında aldatmayla ilişkili olarak hem yeni olanak ve ortamlar hem de cinselliğin dışındaki ego tatmini, hayranlık ve ilgi ihtiyacı gibi faktörler göz önünde bulundurulabilir.
Sonuç
“Erkekler neden aldatır?” sorusunun cevabını literatürde yapılan araştırmalar ve toplumsal dinamikler bağlamında değerlendirdiğim bu makalede bu sorunun nedenleri farklı açılardan incelenmiştir. Bilimsel açıdan değerlendirdiğimizde, erkeğin aile yaşantılarındaki olumsuz aldatma örneklerinin (aldatan baba/anne/bakımveren) kadında yarattığı kaygı ve bu kaygının aldatma sürecinin başlangıcını oluşturması, günümüz dünyasındaki çevrimiçi ilişki uygulamalarının yarattığı ortam ve merak unsuru ve evlilik süreleri göz önüne alınmıştır.
Toplumsal dinamikler bağlamında ise geleneksel toplumlardaki erkeklere tanınan ayrımcı haklar ve yetiştirme stilleri göz önüne alınmıştır.
Aldatıldığını öğrenen kadın ne yapmalı?
Çok doğal olarak pek çok insan aldatıldıktan sonra bir daha asla eşine güvenemeyeceğini, inanmak istese bile bunun mümkün olmayacağını düşünür. ‘Bir kez aldandım, ya yine yalan söylerse, ya yine aldatırsa ya yine anlamazsam’ korkusuyla, ya ilişkiyi inançsızlıktan bitirir ya da erkeğin hatasını burnundan getirir. Hadi sadece erkeğin burnundan getirse bir yerde hak etti diyeceğiz ama çoğu zaman kadın en büyük cezayı kendisine çektirir. Paranoyak hale gelir. Erkeğe göz açtırmamak, tekrar aldatmasına fırsat vermemek için göz hapsinde tutacak diye, aslında kendi hayatını çöpe atar. Bunun sonucunda doğal olarak ilişkinin doğallığı bozulur, tartışmalar başlar. Kadın sinir hastası olur. Erkek tartışmadan kaçınmak için kendisini işe verir. Adamı ara ki evde bulasın. Ya da erkek yaptığı hatanın diyetini ödeyecek diye, süklüm püklüm olur. Karısı ipini ne kadar kısa tutarsa tutsun durumu kabullenir. Bu defa da kadının ne erkeğe saygısı kalır ne de erkeğin kendisine…
Son dönemlerin populer psikiyatrı Gülseren Budayıcıoğlu konu hakkında şöyle bir tavsiyede bulunuyor;
“Aldatılmak, kadın olsun, erkek olsun, genç olsun, yaşlı olsun, herkesin yüreğini dağlayan, dayanılması güç bir duygudur. İşin ilginç yanı, aldatanlar bile aldatıldıklarını duyunca buna çok üzülürler. Ne garip değil mi, hem aldat, hem de aldatıldığını duyunca üzül!
İnsan ruhu işte böyledir, yani bazen kendi bile anlamaz neyi neden yaptığını.
Bunu ilk öğrendiğinde kişiler genellikle büyük bir şok ve üzüntü yaşar ve normalde hiç yapmayacağı şeyleri yapar, hiç söylemeyeceği şeyleri söylerler. Sanki frenler boşalmış, kontrollerini kaybetmişlerdir.
Bu tür durumlarda kişiler duydukları üzüntüyü ve öfkeyi bir an önce paylaşmak isterler. Bunda haklıdırlar çünkü içlerinde sanki bir yanardağ patlamıştır. Ancak bu paylaşımın kiminle yapılacağı çok önemlidir.
Bunlar nazik konulardır, öyle hemen herkesle paylaşılmaz. Özellikle aile bireylerine her şey, hemen anlatılmaz. Yaşananlar yakınlarla değil, olaya tarafsız yaklaşabilecek bir psikologla paylaşılmalı ve aceleyle bir karar alınmamalıdır.
Terapi seanslarında önce olaya duyulan yoğun duygusal tepkiler boşaltılmalı, daha sonra da yaşananların nedenleri üzerinde ayrıntılı bir çalışma yapılmalı, son karar ancak bundan sonra alınmalıdır çünkü ihanetin acısıyla alınan kararlar genellikle karşı tarafı cezalandırmaya yönelik olsa da hiç hak etmediği halde ihanete uğrayan kişiyi cezalandırır.
Eğer bir psikoloğa gitme şansınız yoksa o zaman aklına ve dostluğuna güvendiğiniz birkaç arkadaşınızla olayı konuşabilir, paylaşabilir, tartışabilirsiniz.
İhanete uğrayan kişiler bu tür olayları kendilerine yönelik bir aşağılama, beğenilmeme, reddedilme gibi değerlendirirler, oysa aldatma, genellikle aldatan tarafın iç dünyasındaki sorunlarla ilgilidir.
Yaşanan her acı, eğer iyi tahlil edilir ve üzerinde iyi düşünülürse, kişinin geleceğini yani kaderini olumlu etkiler.”
Kadın yine de her yaşadığı zorluktan ders çıkartıp ona göre hayatını şekillendirirse önünde kimse duramaz, yıkar geçer diye düşünüyoruz. Unutmayın en büyük intikam hayatınızı etkileyecek kadar büyütmemek ve mutlu olmaktır. Vereceğiniz her karar kendiniz için olsun.