Rektör Prof. Dr. Sayın İlyas Çapoğlu Erzincan Üniversitesi’nin gelişimi konusunda basın mensuplarına detaylı bir sunuş yaptı.
2007 de 260 öğretim elemanıyla yola çıkılmış bugün 745 öğretim elemanı var.
Öğrenci sayısı 5925 ten 17,266 ya çıkmış.
Genel nüfusa düşen öğrenci sayısı ise 1276.
2000 yılından sonra kurulan üniversiteler arasında 8, genç yaşına rağmen devlet üniversiteleri sıralamasında 58 sırada.
Yurt dışına öğrenci ve akademisyen gönderiliyor, yabancı öğrenci ve akademisyen alınıyor.
Üniversiteler lise değil araştırma ruhunun verildiği yerler, bu anlayışla Temel Bilimler Uygulama ve Araştırma Merkezi için 2010–2013 yılı için 7.250.000 TL’ bütçe ayrılmış, 52 proje desteklenmiş,
Dünyayla bütünleşmenin bir ölçüsü de uluslar arası yayın ve bunlara yapılan atıf.
Erzincan Üniversitesi’nin yayın göstergesi 214, bunlara yapılan atıf sayısı ise yaklaşık 300.
2006 yılında kurulan üniversitenin sahip olduğu alana üçte bir büyüklüğünde yeni fiziki alanlar ilave edilmiş...
Spor tesisleri, Avrupa’yı aratmayan modern laboratuarlar, kütüphane, öğrenci kafeteryası ve temel tesisler… En çokta kongre merkezine ve bunun içerisinde kurulacak üniversite müzesine sevindim. Öğrenciler, içinde yaşadıkları toplumun tarih, kültür mirasını bu müzede görebilecekler.
Üniversite, kamu, sanayi işbirlikteliği (Başarı Üçgeni) projesi ile sanayiciler üniversitede ders veriyor, öğrenci iş dünyasıyla tanışıyor ve kendi olanaklarıyla eğitim alan öğrenciler iş imkânı buluyor.
Üniversite, her on kişiden birinin yaşam alanını oluşturuyor. Yılda 600 bin hasta araştırma hastanesine uğruyor, kalp ameliyatlarında başarı sağlanmış, ayda 1300 olan sevk sayısı 500 inmiş, hasta ve yakınlarını ağırlamak için ek binalar yapılacak, diş hekimliği gibi yeni fakülteler ve yeni branşlar açılacak…
Rektör Bey’in anlattığı tüm bu değerler gösteriyor ki üniversitenin şehirle olan ilişkileri ve kent ekonomisine olan katkıları her yıl artarak devam edecek. Bu gelişmenin devamı için de kaynak yaratılması gerekecek. Hepimiz biliyoruz ki, daha çok proje, daha çok araştırma ve buda daha çok para demek…
ENVANTER ÇALIŞMASI VE TERMAL PROJE
Rektör Bey’in sunuşta bahsedip desteklediği önemli bir projede Prof. Dr. Fahri Taş’la, Doç. Dr. Erol Kaya’nın üzerinde çalıştığı “Erzincan Envanter Çalışması.”
Detayını öğrenmek için telefonla Sayın Erol Kaya’ya ulaştım. Erol Kaya Hocamız üniversitenin değerini öğrencilerine hissettiren, çalışmaktan zevk alan ve sürekli çözüm üreten bir akademisyen. “Sözlü Tarih Çalışması” isimli bir de iki ciltlik eseri var.
Ayrı bir yazı konusu olan (Erzincan ve Çevresi Araştırma ve Uygulama Merkezi) ile “Erzincan’da İz Bırakanlar ve Erzincan Kitaplığı” projeleri Erzincan için çok büyük anlam ifade ediyor.
Erzincanlı olup ta ismi geçen ve bu şehrin tarihine iz bırakan insanlar; Osmanlı, Cumhuriyet, bakanlık arşivleri ve halkın önünde bulunan bilgiler ışığında araştırılacak, yine Erzincan ve çevresiyle ilgili araştırma yapacaklar için başvuru kaynağı olacak Erzincan Kitaplığı; arşivlerden belgelerin, fotoğrafların, her türlü ve binlerce neşriyatın toplanmasıyla oluşturulacak. Erol Bey’in söylemiyle 500 kitap çıkacak kadar teferruatlı bir arşiv.
İşletmecilik zihniyetiyle üretilen ve çok önemsediğim projelerden biri de termal enerji kaynaklarından yararlanmak için Afyon’daki bir üniversiteyle ortak bir çalışmanın yapılması. Rektör Bey; Afyon ve Bingöl’de binlerce ev termal suyla ısıtılıyor, biz neden değerlendirmeyelim? Isınmada, tarımda, elektrik üretiminde, turizmde ve özelliklede sağlıkta neden kullanmayalım?
Önceden bir devlet dairesi gibi çalışan üniversiteler, ideolojik ve siyasi olaylarla gündeme gelen rektörler, şimdi kentin sanayicisi ve esnafıyla birlikte hareket ediyor. Hayırsever işadamlarından bağışlar alarak bir takım tesislerini yapıyor, bütçelerine katkı sağlıyor ve kaynak üretmek için teşebbüslerde bulunuyor.
Erzincan’da değişmesini arzu ettiğimiz bir algıda bir şeyin en başında suçlu ve başarısız ilan edilmesi. Bir üniversite kuruyoruz daha başından bu üniversite başarılı olamayacak diyoruz. Dünden bugüne değerler ortada…
Ergan Dağı gibi bir kayak merkezi yapıyoruz. 40 trilyon para harcanıyor ve insanlar şuanda burada kayak yapıyor, hala bu dağdan bir şey olmaz deniyor. Şehir insanı kendisi için yapılan bir yatırımı neden kıskanır? Bu kurumlar, yapılan bu yatırımlar bu şehir için değil mi?
Zaman içerisinde performansa göre değerlendirmek yerine neden en başından deli gömleği giydiriyoruz?