DEMOKRASİNİZ BATSIN !
Demokrasi, özgürlük, hukuk, barış, siyaset gibi kavramları, amaca ulaşmak için bir manivela gibi kullanıp, ahlaki ve vicdani değerleri olmadığı için, iki kanlı dünya savaşını insanlığa yaşatanlar, ellerini ovuşturarak, şimdi üçüncüsünün fitilini ateşlemiş çıkacak yangından nasıl parsayı toplayabilirimin hesabını öteden beri yapıyorlar.
Barış içinde yaşamak istiyorsanız sömürülmeye, bölük pörçük olmaya, kendi öz vatanınızda parya muamelesi görmeye “evet” diyeceksiniz zihniyetini kendilerinin amentüsü olarak gören vahşi Batı… Dünya coğrafyasının imkânlarını ve kaynaklarını ele geçirmek ve sofraya konmak için kendi aralarında ve gizli mahfillerde hesap kitap yaparak önce kaos, sonra vahşet ve kana dönüştürüp zimmetine geçirecek, zimmetine geçirdiği yere de barışı getirdiğini söyleyecek.
İşgale niyetlendiği yere, koynunda İncil ile gidecek, İncil’i halka dağıtacak, toprakların üstüne kendisi oturacak…
Şimdiye kadar bu devran hep böyle sürdü gitti. Ancak artık vahşi Batı’nın boyaları dökülmeye, çirkeflikleri dünyaya an be an anlatılmaya başlandı.
Bu hırsızlığı, talanı, vurgunu dünyaya afişe eden ve İslam aleminin uykudan uyanması gerektiğini dünyaya haykıran, kurulan tuzaklara ve oynanan büyük oyunlara dikkat çeken bir Türkiye ve onun lideri ve arkasında kocaman bir milli irade var.
Onlara unuttukları şeyi hatırlatan bir Türkiye var. Nedir o unuttukları?
Müşterek korkuların ve menfaatin oluşturduğu birliktelikleri… Bunun karşısında, göğsünde yanan iman ateşini ecdadından miras alan, her geçen gün saflarını sıklaştıran 15 Temmuz’da bünyesindeki kanserli hücreleri kesip atan, bu cennet vatanın yerli, milli ve asli unsurları, şahadeti vuslat olarak bilen babayiğitler, halkın iradesinden aldığı güçle, diplomaside masaya yumruğunu indirip ben varım diyen bir Türkiye var.
Tarih şahittir ki, geride kin, nefret, gözyaşı ve kan bırakan hiçbir rejim, hiçbir düşünce, komünist ve faşist rejimler dahil hiçbir kavmi, devleti ve milleti uzun ömürlü etmemiştir.
Afrin’de zulüm altında inim inim inleyenlerin iniltilerine ses veren, ahlaki ve vicdani değerleri ile insanlığı, barışı, huzuru temin etmek için gece gündüz gayret sarf eden, merhametin zulümden evla olduğunu riyasız yerine getiren Türkiye ve babayiğit Mehmetçiklerimiz aynı zamanda dünyaya şu mesajı veriyor; Şarkı ile Garb’ı ile, Güneyi ile Kuzeyi ile birlikte yok olmanın değil, birlikte var olmanın tohumlarının atıldığı bir dünyaya insanlığın ne kadar muhtaç olduğunu varlığı ile gösteriyor.
Hasımlarımızın her geçen gün ardı ardına gelen zaferlerden duydukları korku ve rahatsızlık, üzerlerimize saldıkları köpekleri marifeti ile dikkatlerimizi güya dağıtmaya çalışmaları Ülkemizi bu kutlu yoldan çevirmeye yetmiyor. Zira artık mızrak çuvala sığmıyor.
Bunu artık onlar da anlamaya başladılar. Geleceğe yönelen, yeni iddialar ve tezler ortaya koyan, her söylenene rölans düşünüyorum bile demeden karşı stratejisini ve argümanlarını anında sahaya süren, külli dualarını fiili dualarla muhkemleştirerek girilemez denilen yerlere giren ve neticeye ulaşan bir Türkiye var.
Ya düşmanlarımızı adaletin karşısına çıkaracağız, ya da adaleti onların topraklarına götüreceğiz kararlılığında olan Türkiye var.
Kuru asma çubuğuna rahmeti ile muamele edip, ondan meyve devşirmemizi bahşeden Rabbimizin Salih niyete dayanan bu kutlu vazifeye de muzafferiyetler ihsan edeceğine ve bu aziz milleti zelil etmeyeceğine dair inancı kat’i olan bir millet var.
Zira mizan terazisi de işin daha vahim boyutu ki, o terazinin kefesinde dünyada iken ektiği vahşet tohumlarını görenler, “Suçlu ayağa kalk” nidası ile gözleri yerinden fırlayacak, dizlerinin bağı çözülecek, “el aman, elaman” diye feryad edecek, ancak feryatları duyulmayacak, muhatap alınmayacak. Kadir- mutlak olan Allah, Kahhar sıfatı ile tecelli ederek o dehşetli günde mazlumların hakkını zalimlerden alacak ve onları perişan edecek.
Perişan edecek, çünkü vaadi var.
Evet, vaadi var. Yeryüzünde vahşi Batı’nın emrine amade, korkak, sünepe, ülkelerinin kaynaklarını katillere ulufe dağıtır gibi dağıtan bir takım sözüm ona İslam Ülkelerinin idarecilerine ve yöneticilerine de soracak, o zalimler, gaddarlar, dünyayı avuçlarının içine alıp, sizin üzerinizde tepinirken siz ne yaptınız. Hesap verin diyecek. Sırat-i Müstakim’i soracak, Vel Asr’ı soracak, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna dediği an, onlar kimler olacak? Güneş, ay, yıldız, bahar, yaz, kış benim emrim ile insan ayırt etmez iken, sen neyin derdinde idin ki dünyayı böyle kana buladın diye sorduğunda onlar kimler olacak?
Evet, biz bizim eşref-i mahlûk sırrı ile serfiraz olduğumuza inandığımız müddetçe bizi bu tahttan indirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.
Biz tepeden tırnağa kader birliği yapmışız.
Düşmanlarımız baştan aşağı afat olsa ne çıkar?