Son zamanlarda sıklıkla işlenen çoklu evren konusu yabancı film senaryolarının ana konusu olarak oldukça ilgi görmeye başladı. Hatta ve hatta Türk Pop Müziği Sanatçısı Yusuf Güney farklı yaşadığımız evrenin dışına astral seyahat ile çıktığını bile belirtti. Özellikle Marvel Sinema şirketi bu konuda ki yenilmezler serisinde konuyu oldukça derinlemesine işlemekte. Peki gerçekten yaşadığımız evrenden başka evrenler var mı?
Evren sonsuz büyüklükte ise paralel evrende sonsuz sayıda kopyamız olabilir mi, dünyaya gelmeden önce var olmuş muydum, bizden başka varlıklar var mı, paralel bir evrende de varlığım devam ediyor mu, ölümsüz insan var mı? Bu soruları yaratılış gereği herkes kendisine sormuştur hatta öyle zamanlar olur ki bir anı saniyelik olarak daha önce yaşamıştım fikrine dahi kapılmışsınızdır. Yaratılıştan bugüne üzerine binlerce teori geliştirilen evren, çoklu-paralel evren fikirleri öyle bir hal aldı ki sinema filmlerine dahi konu edilerek bilinç altına yerleştirilmeye başladı. Peki bu konuda bilgi sahibi olmak mümkün mü, ilim ve bilim dünyası bu konuda ne diyor?
Paralel evrende yaşamak nedir?
Öncelikle bazı bilim adamlarının ortaya attığı paralel evren kavramıyla ilgili sıralanan fikirlere bir göz atalım.
· Evren sonsuz büyüklükte olabilir
· Evren sonlu olabilir ama kainatta sonsuz sayıda evren olabilir (kozmik enflasyon).
· Evren sonsuz olabilir, ama kainatta sonsuz büyüklükte olan sonsuz sayıda evren olabilir (çoklu evren)
· Kuantum fiziğindeki belirsizlik ilkesi uyarınca alternatif seçimler yaptığınız paralel dünyalar olabilir (paralel evrenler ve büyükbaba paradoksu çözüldü).
· Her evrenin ayna evren kopyası vardır.
· Kainatta aynı anda sonsuz sayıda evren yoktur; ama sonsuz gelecekte sonsuz sayıda evren ortaya çıkacaktır ve bunların bir kısmı da sonsuz büyüklükte olup sonsuza dek yaşayacaktır (kara delik evrenler ve holografik evren ) bu evrenler bilim dünyasında oldukça araştırılan ve kabul gören maddeler.
Peki ilim dünyası bu konuya nasıl bir açıklama getiriyor?
Kutsal Kitabımız Kuran-ı Kerim’in ışığında yapılan açıklamalar şöyle; Paralel evren teorisinin geçmişi 70 yılı geçmez. Bu sebeple bunların var olmalarının mümkün olduğunu söyleyenler, Kur'an ve sünnete dayanan İslam alimleri değil, fen bilimleri alanında çalışan Batılı bazı bilim adamlarıdır.
Hatta paralel evren teorisinin ilk teorisyeni bir doktora öğrencisidir.
- Bu konuda kurgu bilimlerin kurgu filmlerde yer alan "mümkünler" şimdiye kadar hayalleri süsleyen “imkân-ı zatî” konumundan öteye geçmemiştir.
Hiçbir ilmi delile dayanmayan “imkân-ı zati” en muhal konularda da geçerlidir. Örneğin; “Şu anda güneş tutulmuş olabilir.” Bu zatında mümkündür. Fakat hiçbir ilmi delile dayanmadığı için bunu kimse kale almaz. Çünkü, "Bir delilden neşet etmeyen bir ihtimalin hiçbir değeri yoktur.” kuralı ilmi, mukarrer bir usul kaidesidir.
- O halde bu sorunun cevabı şudur:
Biz Kur’an talebeleri / Müslümanlar olarak şimdilik öyle bir şey söylemiyoruz, çünkü dayandığımız bir şey yoktur.
Çoklu evren teorisi deneysel mi?
İlgili tartışmada bir tarafta inançlı, diğer tarafta ise inançsız insanlar vardır. Eskiden beri deneyimden geçmiş bir gerçektir ki, inançsız olanlar mümkün olduğunca bilimsel gerçekleri ters yüz ederek dinsizliğe puan toplamaya çalışırlar. Ancak, karşı tarafın ilmi açıklamaları karşısında yenilgiye uğrayan taraf çareyi kaçmakta buldu.
Zaten kabul görmüş bir kuraldır ki: “İlmen, aklen mağlup olanlar hemen kaba kuvvete baş vururlar.” Ancak bu toplantıda karşısındaki adamı, -fizik ilminde olduğu gibi- fiziksel güç bakımından da daha üstün olduğunu görünce, “kaba kuvvet” kuralını da işletemedi ve yeni bir kural icat ederek kaçmaya başladı!…
Bununla beraber ilgili yazıda şu noktalar dikkat çekici:
a) Burada şu nokta önemlidir: 'Paralel Evrenler' kavramı, fizik denklemlerinin bir yorumu olarak değil, bizzat denklemlerin bir öngörüsü olarak ortaya atılmıştı.”
Demek ki “Paralel Everen” düşüncesi hakkında ortada fiziksel olarak kabul edilmiş bir teori bile yoktur. Çünkü “fizik denklemlerinin bir yorumu” bile ortada yoktur.
Kaldı ki, “fiziksel denklemlerin bir ön görüsü”nün olması için, öncelikle ilgili kuramın bir hipotez değerinin olması gerekir.
Burada “Paralel Evren” hayalinin hiçbir bilimsel altyapısı yoktur. Ve hiçbir deneyim alanına girmemiştir, girmesi zaten imkânsızıdır.
b) “Paralel evrenler olgusunda, her gözlemcinin bilinç durumu ikiye ayrılır. Kabul edildiğine göre her bir gözlemci iki kez var olacak; her var oluşunda farklı deneyimler edinecektir. Gerçekte yalnızca gözlemci değil; içinde yaşadığı tüm Evren, dünyayı her ölçüşünde, en az iki parçaya ayrılır.”
Burada yer alan “Kabul edildiğine göre, her bir gözlemci iki kez var olacak; her var oluşunda farklı deneyimler edinecektir.” şeklindeki ifade tamamen bir saçmalıktan ibarettir.
Bu gözlemcilerden hangisinin iki kez var olduğunu bilimsel olarak ortaya koysunlar da görelim!..
Bu ifadede ayrıca bir nevi reenkarnasyon kuruntusu da seslendirilmiştir.
c) ”Paralel Evren” kavramının doğru bir değerlendirmesi varsa oda “dünya-ahiret hayatı” denkleminde kendini göstermektedir.
Fani evrenin paralelinde baki ahiret dünyası vardır.
Demek ki, bazı fizikçiler bu gerçeği hissetmiş, fakat yanlış yorumlara girmişlerdir.
Bir işi karıştıranlarla ilgili şöyle güzel bir söz var: “Adam, insanların yaylaya göç ettiklerini duymuş fakat hangi yaylaya konakladıklarından haberi yoktur.”
Yaşadığımız alemde içi içe girmiş başka alemler var mıdır?
Aslında, insan oğlunun vücudunda bulunan elementler, evrendeki elementlerin aynısı olduğu gibi, onun bünyesinde var olan maddî-manevî cihazlar da kâinattaki bazı alemlerden haber vermektedir. Örneğin; insandaki kalp, Arş’ın bir numunesi olduğu gibi, kuvve-i hafızası da Levh-i Mahfuzdan haber vermektedir. Yine, insandaki hayal dünyası, misal aleminden, ruhu, alem-i ervahdan haber vermektedir.
İnsana hizmet edecek şekilde düzenlenen kâinatın kapıları zahiren açık görünse de, gerçekte kapalıdır. Onların anahtarı ise, insanın “ene”sine, öz benliğine bağlanmıştır. Allah’a kulluk görevini yerine getirdiği nispette insanın, öz benliğindeki anahtarlar işlemeye başlar ve o anahtarlar gizli alemlerin kapılarını açarlar
Misal alemine seyahat eden velilerin verdikleri haberler, bunun açık delilidir. Öyle anlaşılıyor ki, şu görmekte olduğumuz şahadet alemi, Berzah, Misal, Ceberut, Melekut alemleri gibi gaybî alemlerinin üzerinde serilmiş tenteneli bir perdedir.
- Bu gözlerimiz, bir çok hikmete binaen, gaybî alemleri göremez. Çünkü, gaybî ilimlerin ve alemlerin gizli kalmasında; insanlar için sayısız faydalar vardır. Düşünün, bir insan Levh-i Mahfuz'da yazılı olan kendi ecelinin zamanını, kendisiyle birlikte candan sevdiği ailesinin onlarca ferdinin ölüm zamanını görse, öğrense, hayattan nasıl lezzet alabilir?
- Allah, insanların gözlerinde, cinleri görecek bir idrak, bir algılama kabiliyeti vermemiştir. Onun için insanlar onları göremiyorlar. Cinlerin gözlerinde ise, insanları görebilecek bir algılama kabiliyeti yaratmıştır. Bu sebeple cinler insanları görebiliyorlar.
- İnsanın hem maddi bir bedeni hem de manevi boyutu olan ruhu vardır. Maddi bedeni gördüğümüz halde manevi yönlerini göremiyoruz. Gözü, kulağı görüyoruz, ama görmeyi ve duymayı göremiyoruz. Bedeni görüyoruz ama, sevgi, endişe, öfke, merak gibi binlerce hissiyatımızı göremiyoruz. Fakat görmüyoruz veya göremiyoruz diye onların varlığını da inkar edemiyoruz. Bunun gibi kainatta iç içe olan o alemleri de göremeyişimiz, onların olmadığı anlamına gelmez.
Demek ki, kainatın da büyüklüğe göre, maddi ve manevi; görünen ve görülmeyen alemleri vardır. Bunu açıklarken kullandığımız ifadeler farklı bile olsa, işin özü aynı şeye dayanır. Aynı şeyden bahsedilir.
Evren, başka bir evrenin içindeki bir kara deliğin iki boyutlu yüzünde var olan bir yapı olabilir mi?
Sistemler de süreç içerisinde çökerek patlamaktadır. Bu da sistemin ezeliyetine değil de kendi doğasını sınırlayan bir üst kudretin içerisinde çalıştığını göstermektedir. Dolayısıyla her halukarda mutlak bir irade, ilim ve kudretin asıl gerçeklik olduğu açıktır.
O halde asli gerçeklik uluhiyete aittir. Uluhiyetin iş görmesini ondan bağımsız kadim bir sistem gibi algılamak, insan aklının sınırlılığından kaynaklanan bir durumdur.
Kaynak; https://sorularlaislamiyet.com/