Bir türlü anlamıyorum, bu cep telefonları olmadan insanlar nasıl yaşıyorlardı. Yediden yetmişe hepimizin bir cep telefonu var. Sanki bu ana unsur olmadan hayat tamamen duruyor. Artık su ve ekmek gibi hayatımızın bir parçası oldu. İletişimler bağlantılar, pratik yaşantılar, kolaylıklar çoğaldıkça nedense adından saygısızlıklar, hayâsızlıklar, isyanlar ortaya çıkıyor.
Yüz yüze söylenmeyenler söylenir, gizlice anlaşmalar yapılır. Bakarsınız bir kenarda avaz, avaz bağırıp küfredenleri duyarsınız. Oturduğu yerden nifak çıkaranları, saman altından su yürütenleri duyarsınız. Sanki gençlerimizin dünya ilişkileri sadece kulaklarından ibaret. Zira ya m.p.3 lerin ya da cep telefonlarının kulaklıkları, devamlı kulaklarında. Bu iletişim kolaylığı yüzünden lafazan olduk, konturlar yetişmiyor. Evine bir ekmek parası dahi bulamayan insanlar ellerinde kameralı dokunmatik cep telefonlarıyla övünüyorlar, yenileriyle değiştiriyorlar. İrtibatı sağlayan güzel bir ihtiyaç ama yerinde ve kısa cümlelerle kullanılmalıdır. Bu gün yaşamanın iki ana unsuru var, biri elektrik, diğeri cep telefonu.
Bu iki ana unsur olmadan insanlar daha çok mutluydu, daha çok güven vardı, kanaat vardı, ikram vardı, saygı vardı. Yoğunlaşan şehirlerde yoğrulan ruhsal çöküntüye uğrayan insanlar. Biz köylerin kasabaların sınırlarını istila ettik, şehirlerde bizim ruhlarımızı istila etti.
Her gün basında ve sağlık kuruluşlarında cep telefonuyla uzun süreli konuşmalar sonucu, beyinde, kulakta, gözlerde, vücutta meydana çıkacak hastalıklar, hatta tedavisi mümkün olmayan kanserler türleri anlatılır, kimin umurunda. Aylık 200, 500 dakika konuşmayla yetinmeyen, hatta sınırsız konuşmalarla sıhhatimizi bozacakmış kimin umurunda. Herkes sonunu düşünmeden gününü gün etmeye çalışıyor, sanki sigara misali zevkle israf edilen harcamalar gibi.
Bir gün hiç unutmam dükkâna küçük çocuğunun elinden tutmuş bir müşteri geldi, iki paket parlement sigarası aldı. O esnada çocuk babasından 20 kuruş değerinde ki lolipop şekerinden istedi. Babası‘’oğlum sonra alırım başka param kalmadı, başka zaman alırım‘’ dediyse de çocuğun ağlaması susmadı. O sırada çocuğa bir çikolata almak isteyen müşteriye de tepi gösterdi. Kendi galiz nefsi ağır bastı ve çocuğunun kolundan çekerek, çekiştirerek, ağlata, ağlata sürükleyerek götürdü. Yıkılan sevgiler, egoistleşen ilişkiler, çarpık düşünceler.
Desinler ki bu ne muhteşem adam. Takım elbisesi var, 2 paket parlement sigarası var, cep telefonu var. Kim ne bilecek, cebinde başka parası yok, çocuğuna sevgisi yok, nefsine hâkimiyeti yok.
Bazen hiç farkına varmadan yıktığınız gönüllerin, yıktığınız duvarların ardından üzülerek bakarsınız. Kendimizi afili görünüşlü şehrin sert ve şiddetli alizelerine kaptırdık, artık kurtulamıyoruz.