BU ASLANLARI KİM YETİŞTİRDİ ?

Abone Ol

BU ASLANLARI KİM YETİŞTİRDİ?

Sekülerizm’e (Dünyevileşme) can simidi gibi sarılıp, sadece dünyevi düşünmeyi, dünyevi görmeyi, velhasıl dünyevi yaşamayı, dünyayı tek hedef görenleri anladık ta, beş yıldızlı otelin barında kafayı demleyip tepinenin de, sabah akşam kahvehaneleri, oyun salonlarını tıka basa dolduranların da, sabahlara kadar günahlarına ağlayıp seccadesini gözyaşlarıyla sulayanında, göz bebeğine dünyayı sığdırıp ondan Cihan Devleti çıkaran babayiğitlerinde, şeytanla yatıp kalkmaktan içindeki cehenneme inmeye vakit bulamayanın da, dışarıda mütevazi, beyefendi, evinin içinde ailesine ve çocuklarına ejderha kesilenlerinde, sakalı ve cübbesini dünyevi çıkarlarına basamak yapanında, “Elhamdülillah Müslüman’ım” dediği bir toplumda, içtimai ahlakın neşvü- nema bulmasını, kol budak salmasını beklemeye hakkımız var mı?

Büyük bir iştah ve hayranlıkla materyalist Batı'ya ve onun yaşam felsefesine kapılarını ardına kadar aralayan Müslüman toplumlar dünya sevgisi ve dünya bağlılığına o kadar kendilerini kaptırdılar ki, denge dünyanın lehine Ahiretin aleyhine işler oldu. Dünyanın lehine işleyen hayat ta yüreklere acı, keder ve hüzünden başka bir şey bırakmadı.

Filtre olmayınca, ne varsa kabulüm deyip bünyesine buyur eden insanın tekâmül noktasına ulaşması beklenebilir mi?

Sebeplere müracaat etmeden, meselenin evlat sahibi olmak değil, asıl meselenin Anne- Baba olma idrak ve şuurunda olduğunu kavramadan, manevi dinamiklere sahip olunmadan, fikri kabızlık giderilmeden, çocuğunun maneviyata duyarsızlığı karşısında ıstırap duymadan, Allah'ın Fazl ve Keremini beklemek... Bereketsizliği, ümitsizliği, çaresizliği, içtimai huzursuzluğu, boşanmaları, cinnetleri, cinayetleri ortadan kaldırır mı?

Kaldırmaz.

Fideler toprağa dikildikten zaman sonra, hemen yanına bir sırık bağlanır ki, körpe olan fide tehlikelere karşı mukavemet kazansın, o dayak sayesinde vejatatif gelişmesi kesintiye uğramasın, kırılmasın, eğilip, bükülmesin, etrafındaki yabancı otlar ayıklanır ki, asıl ürünü baskı altına alıp ta onun yetişmesine engel olmasın. Eğer bu sebeplere müracaat edilmez ise, zararı ondan verim ve kar elde etmek isteyen çiftçi görür.

Eğer nesillere gelecek adına, dünyevi ve uhrevi saadetler ve hayırlar adına, onların mukavemetlerini artıracak, geleceğe hazırlayacak payanda ve dayak olabildi isek, bu umumi bozulma neyin nesi? Bu pençeleri keskin aslanları kim yetiştirdi?

Anne'nin adının Kocakarı, Baba'nın adının Bizim MORUK, Zinanın adının AŞK, Özgürlüğün adının FREE ZONE(özgürce doya doya yaşa) Arkadaşlığın adının KANKA, KANKİ, Tamamın adının OKEYY, Sinirlenmenin adının ATAR yapma, Rahatlamanın adının RELAKS, Meraba, Adamın dibisin, Herıld yani, Naber Bebişim, Naber Aşkitom, Naber Pampa, Panpiş, kendine iyi bak ne demek se, kibbys olarak adlandırıldığı, daha birçok anlamını bilmediğimiz garabet bir durum. Bu zırvalıklar neyin nesi diyen kaç Anne Baba var?

Anne Baba olgusundan sonra sorgulanması gereken de kanaatim odur ki, Medreselerin davası vardı. Peki, bizim okullarımızın, Üniversitelerimizin neden yok?

Cennet asa yaşanması gereken bu dünyayı tımarhaneye kimler çeviriyor, müsebbipleri kimler?

Hal böyle olunca da insanlar artık çıkarlarının sadık kulu ve hizmetçisi durumuna düşürülmüş. Hayır, düşürülmüş değil, bilerek ve isteyerek kendileri bizatihi düşmüşler. Dizgini arifin elinde olmayan bir akılın neticesidir yaşanan tüm acılar, sefaletler, mazlumiyetler, mağduriyetler...

Sorumluları kimler diye sormaya gerek var mı ?

Merhum Mehmet AKİF’ imiz çok güzel cevap veriyor:

Tevekkül öyle yaman bir şiar-ı imandı.

Ki " kahraman-ı fezail " denilse şayandı.

Yazık ki ruhuna zerk ettiler de meskeneti,

Cüzzama döndü, harap etti gitti memleketi !...

Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden,

Yorulma öyle ya, Mevla ecir-i hasin iken !...

O'nun hazine-i inamı kendi veznendir.

Havale et ne kadar masrafın olursa... Verir!

...

Başın sıkıştı mı, kâfi senin o nazlı sesin,

"Yetiş " de kendisi gelsin, ya da hızırı göndersin.

Hüda'yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hüda,

Utanmadan da Tevekkül diyor bu cürete! Ha!

Senin bu kopkoyu şirkin sığar mı İmana?

...

Tevekkül öyle tahakküm demek mi YEZDAN’A?

Hamakatın aşıyor hadd-i itidali, YETER!

Ekilmeden biçilen tarla nerede var? Göster!

"Kader " Senin dediğin yolda şer'a bühtandır,

Tevekkülün hele hüsran içinde hüsrandır.