BİZ NİYE BÖYLEYİZ?

Abone Ol
Toplum olarak bir dengesizliğimiz var. Heyecanlarımız, sevinçelirimiz, üzüntülerimiz çok abartılı. Bir türlü toleranslı olamıyoruz.
            Bir olayı, bir insanı, bir sorunu yada başarıyı, kısa süre içinde ya göklere çıkarıyoruz, yada yerden yere vuruyoruz. Bir dengesizlik söz konusu. Olaylar karşısındaki tutum ve davranışımız saman alevi gibi, çabuk parlayıp, çabuk sönüyor.
            Başladığımız işi bitirme konusunda tutarsızlığımız var. heyecanla başladığımız bir işimizi aynı heyecanla, aynı azimle devam ettiremiyoruz. Bir süre sonra, bakıyorsunuz o başlangıçtaki heyecandan eser kalmamış. İş tavsamış.                      
            O nedenle olacakki dilimize yerleşmiş şöyle bir deyim var; Türk gibi başla, İngiliz gibi bitir. İngilizlerin başladığı herhangi bir işi, sabırla ve inatla bitirdiklerinden söz edilir. Uzun yıllar önce, bu konuda şöyle bir örnek okumuştum:
            İkinci dünya savaşının sona ermesinden sonra, savaşın galipleri, İngiltere, Rusya ve Amerika’nın katılımı ile (1945) Yalta Konferansı toplandı. Toplantıya İngiltere’yi Churchil, Rusya’yı Stalin ve Amerika B. Devletlerini Başkan Roosovelt temsil etmişti.
            Üç lider bahçede küçük boyda bir havuzun etrafında oturmuşlar. Hem çay içiyorlar hemde Avrupaya yeni şekil veriyorlardı.
            O arada, havuzda dolaşmakta olan bir küçük balığı kimin yakalayabileceği şeklinde bir idda ortaya atıldı. Önce Stalin paçalarını sıyırıp balığı yakalamak istedi. Ama bir türlü yakalayamadı.
            Daha sonra Roosovelt “ben yakalarım” diyerek havuza girdi. Başkan kovaladı balık kaçtı ve oda balığı yakalayamadı.
            Sıra Churchil’e gelince, Churchil elindeki çay bardağı ile havuzdaki suyu boşaltmaya başladı; “Ne yapıyorsunuz? Sayın Churchil” sorusu karşısında Churchil şöyle dedi.
            “Geç olacak ama balığı mutlaka yakalayacağım.” Gerçekten havuzda su bitince balık karya oturacak ve yakalanacaktı. Ama bunun için müthiş bir azim, irade ve sabır gerektiği vurgulanmıştı.
            Hani bizde de şöyle bir deyim olduğu bilinir. “Sabrın sonu selamet” gerçektende herhangi bir olay karşısında, yada yapmakta olduğumuz bir işi bitirmede sabırlı olmak iyi bir yol ve yöntemdir. Düzenli, disiplinli, programlı çalışmak başarıyı birlikte getireceği genel kanaat halindedir.
            Önceki akşam TV’deki spor programında Beşiktaş’ın yeni antronörü Slaven Bilic şöyle diyordu:
            “Geldiğimde bana gösterilen ilgi ve övgüler abartılıydı. Şimdi yapılan eleştirilerde abartılı.” Çok doğru. Yazımızın başından beri ifade etmeye çalıştığımız karakterin yeni bir örneği. Eloğlu ne çabuk anlamış abartıya çok meraklı olduğumuzu?