ARTIK DEVLETE GÜVENMİYORUM

Abone Ol

Evet, yanlış yazmadım bundan sonra devlete güvenmeyeceğim. Kesinlikle daha artık vatan millet Sakarya, denen propagandalara karnım tok. Üstelik ‘’ hubbûl vatan minel iman ‘’  yani ‘’ vatan sevgisi imandandır.’’ Yani kısacası bu vatana sahip devlete vergi verenlerden biri ve vatani görevimizi zamanında yapanlardan biri olarak ne bu ülkede yaşarken bir kabahatimiz oldu ne de kanunsuzluk yaptığımız bir iş oldu. Ama maalesef her şey göründüğü gibi değil. Daha yaşarken öldürdüler bizi. Asıl biz Öldük, bizi öldürüyorlar,  bizi öldürecekler. Bu Anadolu insanını kandırmak değil de nedir. Artık televizyon izlerken ya doktor kontrolünde izleyeceğim. Ya da dünya ile irtibatı koparıp itikâfa niyet ederek inzivaya çekilerek siyasetten uzak bir hayat düşünüyorum.  Son gündemler de olup bitenlere baktığımız da teröristlerin adam yerine konarak el üstünde başlara taç edilirken bir gazi çocuğu olarak kanıma dokunuyor. Ne kadar ilginç geldi değil mi? Acaba ne demek istediğim pek anlaşılmadı daha detaylı bahsedelim. Ankara-İmralı hattı arasında görünmez sanki bir hat var. Önce devlet baba adına MİT Müsteşarı adaya tavafa gidiyor. Her tavafta ihram açıldıkça açılıyor yakında devletin mahrem yerlerinin görünmesi an meselesi. Sonrası TBMM’de değeri git gide artmakta olan BDP Milletvekilleri Ayla Akat Ata ve Ahmet Türk teröristlerin efendisi ile görüşüyorlar. Ne kadar tuhaf değil mi? Ne kadar en iyi bir çözüm! Vallahi bravo koskoca Güçlü Ordu Güçlü Türkiye devletinin düştüğü durumlara bak. Kusura bakmayın ama çözülmeye az kaldı. Diyorlar ki, ‘’ teröristler silahlarını bırakıp başka bir ülkeye gönderilecekler… Başka taviz yok.’’ Ya vallahi bravo ne diyeyim. Gerçi ben bu sözden şunu anladım. Teröristler en iyi şekilde konforlu tatile gönderilecek üstelik devlet örtülü ödenekten teröristlerin torunlarına bile yetecek kadar cülus gönderecek padişahım çok yaşa. Daha kendi ülkemizde kişi başına düşen milli gelir 12 bin dolar diyerek nerdeyse ülke genelinde nüfusun % 80’i açlık sınırı 2000 TL olan bir ülkede kendi vatandaşımıza bile teröristlere sunduğumuz fırsatları sunmuyoruz. Sanki bilmiyoruz Allah’ın her günü istediği ülkeye zaten giden teröristlere niçin bu kadar özen gösteriliyor. Devleti ya kandıranlar var ya da yönetenler kendilerini kandırıyor! Bakın bakalım Avrupa’daki ülkeler de devasa bir organizasyona sahip olan terörist yapılanma kendi teröristlerini göndermiyor mu sanıyorsunuz. Bu milletin içinde benim gibi düşünen birileri asla aptal değil. Çok şükür ki internet diye bir şey var. İnternette dağdan izne gönderilmiş ve emekli olmuş şu anda Avrupa’nın değişik ülkelerinde gel keyfim gel yapan teröristlerin videoları ile dopdolu, izlemek için gece 12’den sonrayı beklemeye gerek yok. bizim şehit aileleri de her gece şehitler için ağlamaktan gözpınarları kurudu. Dua eden mi dersiniz ağıt yakan mı dersiniz kendi dertleri ile kavrulup duruyorlar. Ne devlet ama değil mi. Sadece Ramazan’da iftar davetleri ile kandırmaya devam ediyoruz. Müthiş bir devletiz inanın ki henüz bir yıl öncesine kadar kendi gazisini memlekete otobüsle gönderen devlete bak. Nerden buldu bu kadar parayı yoksa kampanya varda bizim mi haberimiz yok. Daha önce de şehit ailelerinin, gazi ve gazi ailelerinin ve Anadolu insanın gözleri önünde bir grup teröristi, kimseye sormadan sınır kapısına kurduğunuz özel gezici mahkemelerle aklayarak, Türkiye’ye getirdiniz. Ne kadar aliülâlâ sonuç kambersiz düğün olmaz misali bölgede ki yandaşlarıyla birlikte davullu zurnalı şehitlerin şehadet düştükleri yerlerde vur patlasın çal oynasın gövde şenlikleri yapıldı. Bu zafere giden eğlencenin ilk emareleriydi. Kendilerine inananların sayısında gözle görülecek şekil de artış oldu. Şimdi aradaki yedi farkı bulalım. En başta hata yaptık. Yetmedi u dönüşü yapalım derken yan yattık çamura battık hata üstüne hatalar yaptık ama kendimizi toparlayamadık. Sanki tılsımlı gibi süreç devam etti,  ondan sonra Oslo da bir daha görüştük olmadı o kadar çok özledik ki birbirimizi bir daha bir daha olsun dedik son bir kez Oslo da yine görüştük. Baktık iyice birbirimizi özlüyoruz yav ne gerek var elin memleketinde görüşmeye zaten milleti alıştırdık şimdi daha iyi alışsın diye gelin efendinizin ikamet ettiği İmralı’ da ki malikânesinde görüşelim dedik ve oldu da halen görüşüyoruz. Ortam o kadar hoş ki ah ah şu şehitler olmadan bir görseniz az kalsın siz bile bu karasevdaya tutulursunuz. Evet, çok yazık değil mi hem de çok yazık memleketin hali işte bu, diyorlar ki ‘’ bizden başka birçok ülke bunu yaptı. Bizde yaparız…’’ acaba hangi ülke Türkiye gibi yapmış şayet ben ne duydum ne gördüm ispatlasınlar o zaman. Yakın tarihe baktığımız zaman hatırlayın biraz Sri Lanka, Güney Asya’da Hindistan’ın 31 kilometre güneyinde ve Hint Okyanusu’nda bulunan, 1970 yılına kadar “Seylan” adıyla bilinen bir ada ülkesidir. 20 milyon nüfuslu ülkede nüfusun yüzde 73’ünü Sinhaliler, yüzde 7’sini Moorlar, yüzde 5 ‘ini Hintli Tamiller, yüzde 3’ünü Sri Lankalı Tamiller oluşturmaktadır. Geriye kalan yüzde 12’lik grubun etnik kökenleri hakkında kesin bilgiler yoktur. Konuşulan dilleri baz alan nüfus dağılımına göre ise nüfusun yüzde 74’ünün Sinhalice, yüzde 20’sinin de Tamilce konuşan vatandaşlardan oluştuğu görülmektedir. ( [1] Sri Lanka Hükümet web sayfası: http://www.statistics.gov.lk/home.asp: ) Adadaki en önemli iki etnik grup olan Tamiller ve Sinhaliler arasında hiçbir zaman birlik sağlanamamıştır. Tamillerle Sinhaliler arasındaki sorunların tarihi kökenleri vardır. Yapılan analizler, Olayların Tamiller ‘in Sinhaliler’in oluşturduğu yönetim aygıtlarının ve sistemin dışında bırakılması sonucunda geliştiğini göstermektedir. Sömürge yönetimlerinin bilinçli yabancılaştırma politikaları, Sinhaliler’in Tamiller’e sistematik olarak uyguladığı baskıların kaynağı olarak görülmektedir. Tamil Kaplanları terör örgütü de, bu baskıların sonucu olarak doğan, bağımsız bir Tamil devleti kurmayı amaçlayan bir terör örgütüdür. 2004 yılıyla beraber başlayan “topyekûn savaş”, Sri Lanka hükümetinin bu süreçte kararlılığını kesin olarak gösterebildiği ilk çalışma olmuştur. Hükümet, binlerce Tamil’in ölümüne ve binlercesinin de göçüne sebep olacak operasyonları yapmaktan kaçınmamıştır. Tamil Kaplanlarının kendilerine ait “kurtarılmış bölgelerinin bulunması da örgüte yönelik saldırılarının boyutlarının çok şiddetli olmasına fırsat tanımıştır. Sri Lanka hükümetinin Tamil Kaplanlarını bitirmeye yönelik giriştiği bir başka başarılı politika da örgütün dış ilişkilerini kesmeye yönelik kurulan diplomatik ilişkilerdir. Kendi topraklarındaki Tamil nüfusunu da göz önüne alan Hindistan baştan beri olayda Sri Lanka’ya doğrudan ya da dolaylı olarak destek vermekteyken mücadelenin son dönemlerinde bu desteğin askeri alanlarda yoğunlaşması Sri Lanka ordusuna büyük fayda sağlamıştır. Ülkenin yoğun diplomasi trafiği sonucu ABD ve Avrupa Birliği tarafından da “terörist örgüt” olarak tanınan örgütün dış ilişkileri ağır yara almıştır. Dünya’nın önde gelen ülkelerinin ve onların etkisi altındaki nispeten küçük ülkelerin de karşıt tavrını hissettirmesiyle birlikte tüm kanatları kırılan örgüt, Mayıs 2009’da devam eden hava saldırıları ve çok yoğun kara operasyonları sonucunda örgütün bazı önemli yetkilileri ve lider Prabhakaran’ın oğlunun da ölümü sonucu silah bırakmıştır. Tamil Kaplanlarını önceleri sadece bir güvenlik sorunu addedip silahlı mücadele ve hukuki baskılarla susturmaya çalışan Sri Lanka hükümeti, giderek artan kayıplar karşısında çözümü siyasi zeminde aramaya yönelmiştir. Önce Tamiller ’in yönetime katılması ve dillerinin tanınması, ardından Federe yönetim gündeme gelse de gerek hükümetin tutarsız politikaları gerekse Tamil Kaplanlarının eylemlerinden taviz vermemesi sonucu terörün diplomatik metotlar ve verilen imtiyazlarla da çözülemeyeceği görülmüştür. İki halkın birlikte yaşamasına yönelik propaganda faaliyetleriyle birlikte ileri askeri harekâta başlayan Sri Lanka hükümeti, Tamil Kaplanlarının faaliyet gösterdiği yabancı ülkelerin hükümetleriyle de masaya oturarak örgütün dış desteklerini zayıflatma yoluna gitmiş ve başarılı olmuştur. Örgütün güçlü olduğu kuzey ve doğu toprakları üzerine yapılan askeri harekât sonucu verilen ağır kayıplarla birlikte, lider Prabhakaran’ın da ölmesi, Tamil Kaplanlarının silah bırakmasına sebebiyet vermiştir. Askeri baskı ve başarılarla desteklenen siyasi uygulamalar, dünyanın en güçlü terör örgütlerinden birinin eylemlerini durdurmasıyla sonuçlanmıştır. Sri Lanka hükümetinin Tamil Kaplanlarını bitirmek amacıyla yaptığı saldırılar insan hakları bağlamında düşünüldüğünde eleştirilse de, terörle mücadelede bir örnek teşkil edecek şekilde tarihteki yerini almıştır. Sonrada 2009 yılıyla birlikte 30 yıldır sürdürülen mücadelede Tamil kaplanları tarihe gömüldü. Artık uğruna can verilen Devlet’e duyulan güvenim kalmadı. Hainler ileride efe olurlarsa hiç şaşmam. Yazıklar olsun ki azıcık Sri Lankalılar kadar olamadık.