‘Ahde Vefâ Gerek’
“Kim ahdine vefa eder ve sakınırsa, şüphesiz Allah da sakınanları sever.” (Âl-i İmrân S.)
“Ey sevgili... Bazen vefaya doğru gidiyorsun, bazen cefâya doğru!
Sen benimsin; nereye gidiyorsun?” Mevlânâ
Allah’a ve O’nun iman edilmesini emrettiği her şeye iman etmek, aynı zamanda Rabbimize olan bir vefâ borcudur. İmanımızın gereklerine sahip çıkmamız, mü’min olarak oturup-kalkmamız, dilimizi mü’min olarak söyletmemiz, kulaklarımızın imandan kaynaklanan anlamlı sözler duyması, ellerimizi-ayaklarımızı hep iman ve istikamet düşüncesiyle hareket ettirmemiz, bize verilen hayata nisbet bir vefâ borcudur.
Resûlullah (s.a.v)’in bizlere gösterdiği hayat izlerinden yürümek, O’nun Sünnet-i Seniyye’sine sarılmak, O’nun gibi yaşamaya çalışmak ve sırf O’nun arkadaşları olması hasebiyle güzide ashâbını sevmek bir vefadır.
Rabbimizin bizleri insan olarak yaratması, ihsanla donatması, her nefes alış-verişimizde yeniden hayat bulup sıhhatle hayata devam edişimizin gereğidir vefâ ve mü’min olmanın, mükerrem bir varlık olarak yaratılmış olmanın illâ ki karşılığı olmalıdır vefâ…
Bunun içindir ki Mü’min vefâlı insandır, dosttur; kâfir ise vefasız ve düşman…
Allah azze ve celle, insanın vefâyı anlaması ve göstermesi için sıla-i Rahim’i yaratmıştır. Anne-babayı ve onlardan gelen bağları koruyup kollamayı ve sıla-i Rahim’i ibadet olarak görmeyi gerekli kılmış ve “yaratandan ötürü yaratılanı sevmeyi” vefanın olmazsa olmaz şartı kılmıştır. Bir dedenin elini öpmek, bir teyzenin gönlünü almak, bir düşeni tutup ta kaldırmak kolay işler değildir, en azından Allah’ın yaratmış olduğu mükerrem varlık olan insan kadar kıymetli ve anlamlıdır.
Âdâb-ı muaşeret kurallarına sahip çıkmak ve uygulamak ta bir vefâ olduğu gibi, elimizin altında olan ya da olmayanlarla geçinebilmek, geçinilebilir olmak, paylaşmak, mütebessim ve sevimli olmak, merhametli olmak, kolaylaştırıcı, sabır-sebat ve azimli olmak, umutlu olmak… Hep vefânın gereği insanda olması gereken hasletlerdir.
Utanmak, hayâ ile süslenmek, Allah’ın her daim bizi gözeten ve bizimle beraber olduğunu hissederek yaşamak ta vefâdır. Allah’ın meleklerinden ve bizim gibi insanlardan utanır olmak ta, iman ile alakalı bir değer olduğundan vefâdır. Utanmayanın vefâsı yoktur ve onun kendisine bile vefâsı ve hayrı yoktur.
Yaşadığımız şu süreçte, haddimizi bilmek, en az insanlığımız kadar vefalı olmak, hakkında kesin bilgimizin olmadığı şeyin ardına düşmemek, insaf ver merhamet sınırlarını zorlamadan muhatap bulunduğumuz hallerle meşgul olmak ta ayrı bir vefadır.
Bilmeliyiz ki, dilimizden dökülecek samimi bir selâm cümlesi, insanlığı-kardeşliği diri tutmaya, insan olmanın farkını isbât etmeye yarayan parola olduğu için büyük ve muhteremdir. Haddini ve ne konuşacağını bilmeden konuşan, iş yapmaya kabiliyeti ve kapasitesi olmadığı için diline ve hadsizliğine sınır koyamayan her hayat sahibi haddini aşmış ve vefasızlık yapmıştır. İşe selam ile başlayıp, selam ile devam etmek ve bir işi selametle bitirmek, Rabb-i Rahim’le bağlantılı olduğumuzu unutmamak, selamın azametini idrak etmek anlamına geliyor. Selam bir emân, bir güven ve bir huzur parolasıdır. Onun için selam bir vefa, selamsız, nefret ve ihanet duygularıyla kirlenmiş olmak Hak Teâlâ’ya karşı yapılabilecek en büyük vefasızlıktır.
Helalinden yiyip helalinden içmek, haramlardan uzak bir hayat yaşamaya çalışmak, yaratıcımızın yarattığı safiyette temiz kalabilmek, insan olarak yaratılmış olmanın bir gereği olarak insanlık seviyemizi düşürmemek vefadır. Helal ve haram ayırımı yapmayan hayvanattan farklı olarak helal dairesi içerisinde yiyip içmek ve haramların şüpheli olanından bile kaçmak büyük bir vefadır.
Allah için vermek, almak, Allah için sevmek ve sevilmek, Allah yolunda yürümek ve yorulmak, Allah’ın yarattığı mahlûkata acımak vefadır. İbadetine devam eden, kullukta sabır ve sebat gösteren, güzel ahlâk sahibi olan, kulluk edebilmek için sıhhatini koruyan, ilim elde eden, hayata anlam katmak için cihâd eden, belli bir amaç için mücadele ve mücâhede eden, sabreden… Hepsi vefalıdır ve vefâlı bir sonucu elde etmeye namzettir.
Sevgili okurlarım, vefalı olmak gerekir ve vefâyı elden bırakmamak gerekir. Vefalı çocuk, vefalı eş, vefalı arkadaş, vefalı komşu, vefalı dost, vefalı hoca, vefalı talebe, vefalı müşteri, vefalı patron, vefalı müdür, vefalı öğretmen… Hülasa; Allah’ın vefâlı kullarından olmak gerek…
Unutmamak lazımdır ki, Kötülüğe rağmen '' İyilik '' Yanlışlığa rağmen ''Doğruluk ''Zorluğa rağmen '' Cesaret ''Ve uzaklığa rağmen '' Vefâ '' asil insanların kudretidir.
Vefayı hak eden şüphesiz vefâ görecektir. Kul vefâlı ise Allah’ta vefa gösterecektir. Onun vefâsı da kuşkusuz cennet ve cemalidir. Ne mutlu vefalı olabilenlere ve vefâyı hâk edenlere..!